”Kalpleri oyunda oynaşta olanlar”

Futbolun bir sporun sınırlarını çoktan aşıp sanal bir tatmin hissi veren bir pagan ayinine dönüştüğü şu günlerde, Kur’an’ın her zaman ve zeminde bulunan ehl-i heva (siz bunu topun içindeki havayla ilişkilendirerek “ehl-i hava” diye de okuyabilirsiniz) için kullandığı o muhteşem nitelemeyi hatırlamanın tam zamanı:

“…lahiyeten kulubuhum…” (Hac, 3) Türkçeye şöyle çevirebiliriz: “Kalpleri oyunda oynaşta olanlar”. Ya da, daha farklı bir ifadeyle “gönlünü oyuna oynaşa kaptıranlar”.

Bir göğüste iki gönül, bir gönülde iki sevda olmaz. Gönlünü oyuna oynaşa kaptıranlar, dünyayı bir oyun alanı, hayatı bir oyun olarak algılayan akıl sahipleridir.

Böyle birinin akıl yaşı, oyun çocuğunun akıl yaşıyla eşdeğerde olsa gerektir.

Oyuncağı elinden alınınca ağlayan, verilince mutlu olan, hayat felsefesi “acıdan kaç hazza koş” olan, anlık ve geçici hazlarla oyalanan, dün ve yarını gündemine alacak bir zihni takip melekesi geliştirememiş olan, hafızayı hazla takas etmiş bulunan bir küçük akıl…

“Kalpleri oyunda oynaşta olanlar”, tarihin tüm firavunlarının, nemrutlarının, zalim ve despot yöneticilerinin en çok sevdiği “teb’a/vatandaş” tipidir.

Çünkü tüm zalim yönetimler yönettiklerinin akıl katsayılarının düşük, haz katsayılarının yüksek olmasını isterler.

Yine onlar, yönettiklerinin, eline bir şeker tutuşturulunca çenesini tutan bir çocuk gibi olmasını isterler. Ya da, emziğini ağzına verince susup onunla avunan, emdiği şeyin “yalancı emzik” olduğunu dahi algılayacak bir muhakemeden yoksun olan, içinde süt değil hava bulunduğunu kavramaktan dahi aciz olan bir sabi uysallığı içerisinde olmalarından ziyadesiyle memnun olurlar.

“Kalpleri oyunda oynaşta olanlar”, sadece zalim ve despot yöneticiler için değil, soyguncu ve hortumcular için de “en sevimli” ve “ideal” tiptir. Çünkü onlar önlerine atılan oyuncaklarla oyalanırken soyguncu ve hortumcular daha rahat soyar ve hortumlarlar. Malı götürürken gizleme gereği bile duymazlar.

Sünnetçinin çıngırağı ne işe yararsa, onların yığınların önüne attıkları oyuncaklar da o işe yarar. Atarlar… Yığınlar onlarla oyalanırken, onlar da işlerini bitirirler.

“Kalpleri oyunda oynaşta olanlar” yüce sevdalara ayıracak yerlerini ucuza, çok ucuza kaptırmış olanlardır. Yalan şöhretlerin, sanal lezzetlerin, sahte başarıların, geçici hazların peşine sahiciymiş, kalıcıymış gibi düşerler.

Şu günlerde bir gösteri sporu olan futbol, “kalpleri oyunda oynaşta olanlar”ı da aşıp hemen herkesi içine alan ortak bir heyecana dönüştü.

Bunu yok sayamayız, küçümseyemeyiz, görmezden gelemeyiz. Hatta, simgesel anlamlar yükleyip Türkiye’deki ideolojik kavgada, “alttakilerin”, bir avuç haramzadeye verilmiş bir cevabı olarak dahi görebiliriz.

Bütün bunlarda doğruluk payı var. Orada top koşturan gençlerin akıl çivisini vahyin çaktığı insanlardan oluşmasını hangimiz istemeyiz ki? Çünkü onlar kendilerine hayran olan milyonlarca çocuk ve gencin “ideal tipi” haline geliyorlar.

Onları bir golün ardından tüm dünyadaki yüz milyonlarca seyircinin gözleri önünde sahada “şükür secdesi” yaparken görmek, hangi mümini duygulandırmaz ki?

Fakat bütün bu gerçekler, futbolun bu ülkeyi batıranların ve bu milletin anasını ağlatanların ekmeğine yağ süren işlevini görmemize engel olmamalı. Bu, futbolda canla başla bir yere gelmek isteyen Anadolu çocuklarının suçu değil.

Bu, onların başarılarını dahi kendi ayıplarının üzerine örtme pişkinliği sergileyen yönetici aklın ahlaki problemidir.

Seyirlik bir gösteri olan futboldan hoşlanabilirsiniz. Bu alanda elde edilecek başarıları herkes gibi siz de alkışlayabilirsiniz. Fakat gönlünüzü futbola kaptıramazsınız. Çünkü Kur’an’ın dediği gibi “Allah bir göğüste iki kalp yaratmamıştır”.

Yorum Yaz