Siretü’l Kur’an 36. Ders | Kevser Suresi, İnsan Karalama Ahlaksızlığını Tanıma Dersi (II)

 

                                       SİRETÜ’L KUR’AN 36. DERS

Kevser Suresi, İnsan Karalama Ahlaksızlığını Tanıma Dersi (II) / 26.12.2021

 

                                        I – NAHR

Değerli dostlar, hepinizi selamların en güzeliyle selamlıyorum. Günleriniz aydın olsun. Dünleriniz ve sonlarımız aydın olsun, açık olsun inşallah. “Kur’an’ın Hayat Yolculuğu” dersinde yine beraberiz.

Bugün 26 Aralık 2021. 36. dersimiz. Kevser Suresi, İnsan Karalama Ahlaksızlığını Tanıma Dersi” demiştik. Geçen dersimizde, Kevser Suresi’nde, meta kavram olan Salât kavramını hem insani hem psikolojik hem sosyolojik hem de teolojik boyutlarıyla işlemiş, ama Kur’an merkezli bir yaklaşım sergilemiştik, çalışmıştık. Bugün yine aynı sürede 2. meta kavramı olan -ki gerçekten de tüm dinlerde, tüm inanç sistemlerinde hatta tüm kültlerde var olan- kurban olgusunu konuşacağız. Çok önemli bir konu. Tabii bildiğiniz gibi yöntemimiz, bir kavram geldiğinde onu, enine boyuna analiz etmek, o kavramı tüm boyutlarıyla ele almak, işlemek ve başta Kur’an’ı koymak Kur’an’a arz etmek. O kavramla ilgili tüm anlayışları tüm yaklaşımları tüm mezhepleri ona İslam’ın… Müslümanların daha doğrusu İslam’ın mezhebi olmaz. İslam’da mezhep yok. Müslümanlarda mezhep var ama. Müslümanlarda olan her şey, İslam’da yok. İslam da olan her şey de Müslümanlarda yok. Ne acı değil mi?.. Bu cümleyi, kurmak zorunda kalmam, beni çok ürkütüyor. Sanırım sizi de ürkütüyordur. Ama vaka bu. Bunu inkâr etmek, yok saymak, buna kör olmak… Asıl problem de bu. Yani bir sorunu görmezden gelince o sorun, sorun olmaktan çıkmıyor. Bir hastanın, hastalığını görmezden gelince, hastalığa kör olunca, hastalık iyi oluyor mu? Aksine, daha da azıyor ve hayata sebep oluyor hayatı götürüyor. Aynen böyle. Müslümanların bir hastalığına kör olunca, Müslümanların hastalığı yok olmuyor. Aksine; kangren oluyor, müzmin oluyor, kronikleşiyor ve hayata kastediyor. Dolayısıyla bu meta kavramı “Nahr”. “Fesalli lirabbike venhar” Kevser Suresi’nin ikinci ayeti. “Rabbin için namazı, Rabbin için salatı; Rabbin için yap, kıl ve kurbanı Rabbin için kes.” Yani burada vurgu “lirabbik” Neden vurgu ona? Çünkü bu iki ibadet de zaten toplumda var. Müşriklerin en yaygın ibadeti kurbandır. En yaygın ibadeti. En çok yaptıkları ibadet, kurban ibadetidir. Hatta derler ki Hacer-ül Esved -tabii bu bir söylence- “Hacer-ül Esved beyaz idi ama kurban kanlarını ona bereket ve kutsama niyetiyle sürdükleri için simsiyah bir taşa dönüştü.” derler. Doğru mu?.. Tabii bunun doğru olup olmadığını bilemiyoruz. Niye bilemiyoruz? Maalesef körlüğümüzden dolayı. Eğer bu batıda olsaydı hemen küçük bir numune alırlardı… Küçük bir numune alırlardı, tahlile gönderirlerdi; taşın her şeyi ortaya çıkardı. Yani İsa’ya nispet edilen kefenin bilmem kaçıncı kez laboratuvardan geçtiği gibi ve 13.yüzyılda yapılan bir sahtekarlık olduğu ortaya çıktığı gibi… İsa’ya nispet edilen kâseye yapıldığı gibi… Biz bunu yapmayız. Niye yapmayız? Zira, yalanlarımızla mutluyuz. Aynısı sevgili Resulümüze nispet edilen sakal telleri için de geçerli değil mi? Yani bu kıllara kutsallık atfediyorsunuz. Hadi bakalım, en mevsuk olan en vesikalı olan en geriye giden hikayesi… dünyadaki kıllardan 15, 20, 30, 40, 50 tanesini toplarsınız bunları DNA testi yaparsınız. Çok kolay ya. Test yaparsınız. Ve hatta hatta Allah Resulünün DNA’sı genetiği de çıkar. Ben seyidim, diye piyasaya çıkıp da milleti sömüren, somuran; milletin ensesine, sülük gibi yapışan bir sürü asalaktan da kurtarmış olursunuz milleti. Değil mi? Yok yapmazlar. Niye?.. Dedim ya; büyü bozulur, yalan ortaya çıkar, sahtekarlık ortaya çıkar, bir dümen ve düzen ortaya çıkar. Yani biz niye bu kadar çok aldatılıyoruz, diyorsanız eğer; bakın ay geçmiyor ki bir aldatma sistemi daha ortaya çıkmasın. Değil mi? Taa eskiden alın daha eskileri karıştırmayın. Efendim ta 70’ten başlamayın ama siz 90’lardan başlayın. Öyle değil mi? Yani hadi Kastelli’yi şunu bunu banker efendim krizlerini falan o zincirleri -saadet zincirlerini- falan geçin bir tarafa. İşte Kombassan’ı işte Yimpaş’ı işte Jetpa’sı işte Sığırbank’ı… Efendim anlatabiliyor muyum?.. İşte efendim, İhlas Finansı… Hangisine dokunsan bir tarafa dokunuyor farkında mısınız?.. Biliyorum şu anda ben bunları anınca onun mağduru olmuş, soyulmuş insanlar dahi anmandan razı olmuyorlar. Niye böyleyiz? Bir insan bir delikten bu kadar mı çok sokulur? Bu kadar mı aldatılmaya hazırız. Ondan sonra da komplo teorileri çözeriz değil mi? Yar bana bir komplo! Daha aldanmamayı öğrenmemişsin. Bu kadar aldanmışsın ama aldanmamayı öğrenmemişsin. Niye böyleyiz, sorusu işte oraya kadar gidiyor. Seyit diye şerif diye hürmet ettiğin adamın, yani Allah Resulü ile uzaktan yakından alakası yok yani -soy olarak-. Peki alakası olsa ne olur? Hiçbir şey olmaz. Hiçbir şey olmaz o ayrı bir mesele. Onu zaten biliyoruz. Çünkü bir peygambere yakın olmak, birini aklamaz paklamaz öyle değil mi!.. Onun için Kur’an o örnekleri veriyor. Nuh’un… peygamber oğlu olmak oğula torpil geçmenin gerekçesi olmaz, oğlu kurtarmaz. Peygamber babası olmak -işte İbrahim ve Azer örneği- babayı kurtarmaz, peygamber hanımı olmak hanımı kurtarmaz -işte Lut’un hanımı gibi… hepsine selam olsun.- Efendim, peygamber amcası olmak, amcayı kurtarmaz -işte Ebu Leheb gibi- hakkında bir sure var, Kur’an’da. Dolayısıyla o anlamda vurgu, “lirabbik” orada hatta, oradaki için manasına gelen “Lam”da –“Lâm-ı Tâlil” derler ona- gerekçe lamı, Rabbin için. Niçin? Rabbin için. Neden? Çünkü problem orada başlıyor. Eğer Kurban-ı Allah’tan başkası için kesmeye, Salât-ı Allah’tan başkası için yapmaya başlarsan onu tanrılaştırıyorsun. Tanrılaştırdığın her şey; seni köleleştiriyor, seni kullaştırıyor, sana tahakküm ediyor, senin insanlığını bitiriyor; aklını sömürüyor, aklını dumura uğratıyor, akıl yamyamı gibi aklını yiyor, vicdanını yiyor, iradeni yiyor. Ve sen, aslında emrine verilmiş olan nesnelerin, emrine giriyorsun. Nesneler, senin; putun, tanrın olmaya, ilahın olmaya başlıyor ve yabancılaşıyorsun. Ecnebilerin alienation, dedikleri alinasyon, dedikleri Frenklerin işte bu yabancılaşma… Kendine yabancılaşıyorsun, eşyaya yabancılaşıyorsun, hakikate yabancılaşıyorsun, yani dosta-düşmana yabancılaşıyorsun. Bizatihi öz varlığına ve bilincine yabancılaşıyorsun.

 

                                         “NAHR” NE DEMEK?

Nahr: göğüs, boyun hizası demek. Bu bölge. Yani Arap dilinde kök anlamı bu. Bu bölge. Bununla ne demek istenmiştir, dediğinizde yorumcular farklı farklı yorumlar yapmışlar:

Kurban kesmektir, diyenler genelde Sünni yorumcular olmuş. Efendim ama gerçekten de bu kelime kurban kesmeye bir kinaye olarak veya mecaz olarak kurban kesmeye gırtlak olunmuş.

– Namaza başlama tekbirinde, eli, göğüs hizasına kaldırmak. Böyle… Şia’nın şu anda uyguladığı gibi ki Şia Şii mezhebinin görüşü bu.

– Rükudan doğrulurken elleri kaldırmak, yani yine böyle…  yapmak, “Nahr”dır. Budur diye yorumlayanlar olmuş. Daha başka yorumlarda var ama ben lafı uzatmamak için bunlarla iktifa ettim. Çünkü üçünde de ortak yer göğüs.

 

“İnhar” Emri Neyi İfade Eder?

İnhar: fiil emridir, eylem emridir. Eylem emri, bir eylemin yapılmasını isteyen bir emirdir ve bu kalıpta bir emir fiildir. Resulün örnekliği ve sahabenin uygulaması, bunun, her Mü’mine kurban kesmeyi farz kılan bir emir olmadığı yönünde. -Geleceğiz açıklamasına.- Yani Allah Rasulü’nün, kurban kesmeyi bir farz bir farize olarak gördüğüne dair hiçbir işaret yok. Dolayısıyla, etrafındaki Mü’minlere, namaza davrandığı gibi oruca davrandığı gibi kurbana da davranmamış. Böyle bir emir vermemiş. Ve dolayısıyla etrafındaki insanlar da böyle anlamamış. Bu önemli mi? Çok önemli. Yani Allah Resulünden ve ilk nesilden bağımsız bir din olmaz. Dini yorum da olmaz. Anlatabiliyor muyum? Yani dinin ayaklarını kesmenin alemi yok. En azından ben bu görüşteyim. Onun için işte Allah Resulünün bir konudaki uygulamasını efendim, hesaba katmamak, dikkate almamak, diye bir şey benim defterimde yoktur. Ama ne gariptir ki bu memlekette onunla suçlanıyorum. Onun içindir ki kurbana -kurban için diyorum- kurban-a, eğer bir farz olarak bakar böyle yorumda bulunursanız Allah Resulünün ve ilk neslin uygulamasını ve anlayışını torlayıp toplayıp torbanın içine doldurmuş ve ağzını da bağlamış olursunuz diye düşünüyorum.

Burada emir, “Kurban kes.” değil, “kestiğin zaman Rabbin için kes.” emridir. Yani kurbanda tevhid… Kurban-da tevhid… Bu bir tevhit emridir yani. Bu bir ritüel emri değil ibadet emri değil bu bir tevhid emridir. Tevhid nedir burada? Kurbanı bir başkası için kesme. Kurbanı şunun bunun için kesme. Kurbanı işte o gün putun için bugün sevdiğin için dün şeyhin için yarın bir başkası için kesme. Eğer bir şeye kurban diyeceksen, “onu sadece ve sadece Allah için kes” demek, bir tevhid emridir. Dolayısıyla buradaki emir; bir ritüel emri bir “rit” emri değildir.

Venhar müphemi ki buna müphem denir, kapalılık demektir. Yani bilinçli kapalılık vardır Kur’an’da bazı yerlerde. Zaten Kur’an, -Ali İmran Suresi’ndeki ayette de buyurulduğu gibi- kendisini ikiye ayırır. Muhkemat, müteşabihat… Muhkemat: herkesin basitçe anlayabileceği tek anlamlı, yoruma çok fazla açık olmayan şeylerdir, hakikatlerdir. Onlar; aslında ahlaki hakikatler, akidevi hakikatler, temel ilkeler bunlardandır. Ama gerisi müteşabihat diyor.

“…veuḣaru muteşâbihât(un) Müteşabihat nedir? Çok anlamlı. İçinde farklı farklı vurgular olan, anlam katmanları olan… o anlam katmanlarına ulaşmak için çaba göstermek gereken… üzerinde tedebbür, teakkul,tefakkuh, tezekkür ve tefekkür etmemiz gereken… derinliğine düşünmemiz gereken… kim ne kadar bilgiye o konuda ne kadar birikime sahipse o anlama o kadar ulaşabileceği anlam katmanları olan kavramlar, kelimeler, ayetler demektir. Evet…

Kestiğin bir hayvanı zevkine; av çılgınlığı, keyfine atış talimi için değil, ‘Rabbin için kes’ demektir. Evet “av çılgınlığı” diyorum. Avcı-toplayıcı toplumlar geçmişte kaldı, malumunuz. Avcı toplayıcılık insanlığın tarihinde bir aşama idi. Avcılar, avlarlar; toplayıcılar, toplarlar idi. Fakat bugün avcılık bir spor falan değil. Günümüzde, özellikle avcılık bir hunharlık. Onun için canlı hedefe bugün nişan almanın herhangi bir insani gerekçesi bulunmamaktadır. Makul gerekçesi bulunmamaktadır. Eğer aç değilseniz, gıdanızı onunla temin etmiyorsanız, o olmayınca gıdanızı alamayacak durumda değilseniz; avcılık aslında olmamalı. İnsan canlı bir hedefe atış etmemeli. Günümüz dünyasında, insanoğlunun, istilacı bir türe dönüşmesi ve her türlü silahların gelişmiş olması ve hayvanlara karşı olmadık pusuların kurulması ve bu pusularda hayvan neslinin giderek azalması, canlı popülasyonlarının giderek yok olması, her yıl 3000 türün yok oluyor olması, 2 yılda 6000 tür… Yani 2 yılda bir Kur’an yok ediyorsun… 6000 ayet. Her tür, bir ayet çünkü. Her tür, bir ayet. Düşünün!.. Dolayısıyla her tür bir ayet ki Kur’an’ın ifadesi bu ayet olarak sunuyor bize. 6000 türü yok etmek Bir Kuran’ı yok etmek gibi görülmeli. Bir Mü’min böyle görmeli işi.

 

“Rabbin için kurban kes” ne demek?

Yaratılış amacına uygun olarak kes, demek. Yani Hac ve kurban… Kurbansız Hac dahi mümkün onu da söyleyeyim. Hac çeşitlerinden biri, ifrat haccıdır. Ve kurbansız hacca, ifrat haccı denilmiş. Yani tabii bu taksimler bu isimlendirmeler sonradan yapılmış ama Allah Rasulü döneminde, bunun uygulaması olmuş. İşte Ali bin Ebi Talib Yemen’den gelip Rasulullah’a haccında yetişiyor, yanında mahiyetinde insanlar var. Bazılarının kurbanı var bazılarının kurbanı yok. Ve kurbanı olmayanlar soruyorlar ne yapacaklarını… Allah Rasulü, onlara, kurbanı olmayanlar, öyle Haccetsinler, ihrama girip Hac etsinler. Yani dolayısıyla umresiz hacda deniyor buna, haccı ifrat… haccı temettu diğeri. Evet…

Hacda kurban bir ihtiyaçtan dolayı kesildi. Evet, kurban… Kur’an’ın insanlık tarihinde “Kurban”a ilişkin muhteşem bir tekâmül süreci var. Tekâmül sürecinde kurban, en kemale erdirilmiş anlayışa doğru gelmiş. Kur’an, bunu -kurban konusundaki insanlık anlayışını- kemale erdiriyor. Nasıl yapıyor? Yani etten, kandan uzaklaştırıp bambaşka bir yere takvaya -sorumluluk bilincine- dönüştürüyor. Et ve kanı, kurban olmaktan çıkarıp takvayı asıl kurbanın yerine koyuyor. Hac suresinin 37. ayeti, kurban-ın ilke ayetidir. Kurban konusunda ne konuşacaksanız ne söyleyecekseniz, nasıl içtihatta bulunacaksanız, nasıl fetva verecekseniz verin, bütün bunların hepsi bir ilkeye sunulmalı o da Hac 37. “Len yenâla(A)llâhe luhûmuhâ velâ dimâuhâ” “Kestiğiniz kurbanların ne etleri Allah’a ulaşır ne kanları Allah’a ulaşır.” “…velâkin yenâluhu-ttakvâ minkum” “Fakat sizden Allah’a ulaşan tek ama tek bir şeydir o da takva.” Dolayısıyla, kurban konusundaki; tüm yorumlar, tüm içtihatlar, tüm fetvalar bu ayete varıp dayanmak zorundadır. Bu ayeti aşamaz, bu ayetin ışığına sunmak zorundadır varılan tüm yorumlar… kendi yorumunu… Dolayısıyla ayet budur. Onun için de hacda kurban bir ihtiyaçtan dolayıdır. Evet ilginçtir. Ritüel değildir biliyor musunuz? Zaten ritüel olmaktan çıkarmıştır. Namazı da ritüel olmaktan çıkarmıştır. Nasıl çıkarmıştır? Namazla ilgili -son namazla ilgili- tek sure var Kur’an’da -Maun Suresi- namazın; önüne-arkasına, düşmüşü kaldırmak, açı doyurmak, yetimi gözetmeyi koymuştur. Bunu yapmayana da “Feveylun lil-musallîn” “Yazıklar olsun, lanet olsun o salat edenlere!” demiş midir? İşte budur. İşte budur söylediğim şey. Namazı ritüel olmaktan çıkarmak. Peki namazı ritüele geri dönüştürmek için ne yapmak lazım? Çok fazla bir şey yapmayın. Namazın sosyal sorumlulukla ilgili boyutunu kaldırın yani yetimle ilgili, öksüz ile ilgili, yoksulla ilgili, açla ilgili, düşmüşle ilgili, toplumsal dertlerle ilgili, toplumun yangınıyla ilgili, toplumun dertleriyle sorunlarıyla ilgili hiçbir şeyle ilgilenmeyen bir ibadet kurgulayın, alın size “ritüel salât.” Buyurun. Kolunu kestiniz, kanadını kestiniz, ayağını kestiniz, gözünü oydunuz, kulağına kurşun akıttığınız, boğazını kestiniz ve öldürdünüz… Size ölü salât ölü namaz. İbadet de ölür mü? Ölür. Hatta, ibadet öldürür. Ne zaman öldürür? Ölünce öldürür. Biliyorsunuz, anne karnındaki bebek, eğer diriyse anne de diridir. Ama ölü bebeği, anne karnında bırakırsanız, anneyi de zehirler. İbadet de anne karnındaki bebek gibidir. Eğer ibadeti öldürürseniz ibadet sizi öldürür, zehirler. Bugün olduğu gibi… Bugün namazlar, diriltiyor mu öldürüyor mu? Hadi buyurun… Hadi buyurun… Herkes vicdanına sorsun!.. Bana cevap vermeyin. Rabbinize dönün ve söyleyin. Dolayısıyla aynı şey, kurban için de geçerli. Kurban-ı, ritüel olmaktan çıkartmaktı, Kur’an’ın derdi. Kur’an’ın bir derdi var farkında mısınız? Her konuda bir derdi var. Bir derdi var… Yani Kur’an dinle savaşıyor farkında mısınız? Evet, evet Kur’an, dinle savaşıyor. Onun için “dinci bir kitap değildir” demiştim. Kur’an, dinle savaşıyor. Ama hangi dinle? Asıl onu fark etmek önemli. Hacda kurban niye kesilir? Şimdi Hac topluca yapılan bir ibadet. On binler yüz binler milyonlar geliyor -günümüzde olduğu gibi- yani günümüzde: 4 milyon, 5 milyon, 6 milyona kadar ulaşıyor. Zaten iş; bağ noktasına, doyum noktasına ulaştı ve artık kapasite doldu, alacak yer yok. Belirlenen saha içerisine, -mikat mahalli diye bildiğimiz- belirlenen alan içerisine sığabilecek insan sayısı belli. Ondan sonra ne mi yapacaklar? Yine Kur’an’daki o ilkeye gidecekler. Başka çareleri yok. Neyse sorumuz o değil. Çünkü Hacca gelince onu da işleyeceğim. -Hac yayılabilir mi?- Evet, o ayrı bir mesele… Hac’da, kurbana ihtiyaç… olmaz mı?.. Köşedeki süpermarketten mi beslenecek. Ne bekliyordunuz 1400 yıl önce. Ne bekliyordunuz? Et mi alacak yani süpermarketten? Veyahut da hemen kasaba şuradan bir uzanıvereyim. Ne yapacak? Nerede yiyecek bu insanlar ne yiyecekler ne ile doyacaklar, düşünün!.. Orada vakfe yapmış -Arafat’ta- inmiş Müzdelife’de durmuş, -Vakfe: durmak demek.- beklemiş, durmuş, Mina’ya gelmiş günlerce gece gündüz durmuş.- Peki ne yiyecek ne içecek yüz binlerce milyonlarca insan? Elbette kurban o işe yarıyor. Başka ne işe yarıyor Allah aşkına. İşe yaramayan kurban, kurban mıdır? Etleri, kanları Allah’a ulaşmazsa kime ulaşacak? Allah’a ulaşmıyor; bunu biliyoruz artık. İnsana ulaşacak efendi insana!  Sen insana da ulaştırmıyorsun. Yahudi, ne yapıyordu biliyor musunuz -Museviler-? Kurbanı, kesiyorlardı; kestikleri kurbanı, yakıyorlardı. Evet ya!.. Bakınız, işte Kur’an’da tekâmül, diyorum. Evrimde diyebilirsiniz, korkmayın, kelimeler zehirlemez! İnsanlar zehirler. İnsanlar kelimeleri zehirler. Dolayısıyla bakınız tekamüle, bakınız evrime. Yahudiler, kurbanı yakıyorlardı yani murdar ediyorlardı, işe yaramaz ediyorlardı. Niye? “seḣḣarahâ lekum” yine Hac 37’de… “Biz onu sizin emrinize amade kıldık.” Emrine amade kılınmış olan bir canlıyı kesiyorsun ama hiç istifade etmiyorsun, yerine göndermiyorsun. Niye? Aslında sen, Allah’a etin ve kanın ulaşacağı zannediyorsun. Problem burada. Yamuk bakış burada. Et ve kan Allah ne iş yapsın ya sucuk mu yapacak… Pastırma mı yapacak… Allah’a sucuk mu… Allah’a market mi açtıracaksınız ne yapacaksınız Allah aşkına(!)?.. Böyle bir şey olabilir mi Allah ne yapsın eti kanı?.. Peki, etin, kime ihtiyacı var? Ete kimin ihtiyacı var? İnsanın ihtiyacı var. Et bir beslenme aracı. Dolayısıyla insanın ihtiyacı var. Bir protein deposu. Asıl insanın ihtiyacı var. Siz, insanın ihtiyacı olanı Allah’a veriyorsunuz. Olur mu bu? Bakınız zulüm, nedir biliyor musunuz? Bir şeyi yerinden etmek. Hikmet nedir biliyor musunuz, -Adalet ve hikmet-? Bir şeyi, yerine koymak. İşte buyurun, Kur’an’ın yaptığı bu… Kurbanı yerine koyuyor. Zulüm var kurban adı altında -daha geleceğiz o zulümlere- Kur’an alıyor, onu yerine koyuyor. Hikmet oluyor bu… adalet oluyor bu… Onun için kurban deyip geçmeyin yani -Nelerde sorgulanması gerekiyormuş-. Evet, Hac’da; Kurban’ın, kesmenin tek bir amacı var: hacıları doyurmak. Peki ne oldu doydu mu? Geçmiş yıllarda düşünün bu haccın geçirdiği mevsimler içinde yaz mevsimleri var ki Arabistan’da yaz mevsimi 10 ay… öbürü de kış değil zaten. Dolayısıyla 40 derece, 45 derece, 50 derece, hatta 55 derece sıcaklıkta kurbanlar; binlerce, yüz binlerce, milyonlarca kurban… Ne oluyor? Ne oldu zannediyorsunuz? Ne oldu zannediyorsunuz? Frigorifik kamyonlar yeter mi buna? Soğutuculu kamyonlar yeter mi buna, tırlar yeter mi? Nereye verecek sonra? Adamlar zaten yemekten böyle olmuşlar. Onların yemeye ihtiyacı da yok zaten. Kime yedireceksiniz? Ne yapacaksınız? Yani dünyanın bir kısmı aç arkadaş aç. Burunlarının ucunda böyle Kızıldeniz’in öbür tarafına git açlıktan ölüyor adam. Çocuklar açlıktan ölüyor. Bunlar burada kurbanı gömüyorlar arkadaş gömüyorlar. Alın buyurun size Yahudilerin yaptığı. Ne farkı var? Gömüyorlar çünkü yapacak başka bir şey yok mikrop yaymaya başlıyor, çürümeye başlıyor, koku olmaya başlıyor. Onu depolayamazsınız da. Düşünsenize 4 milyon 3,5 milyon 4,5 milyon 5 milyon hacının, kurbanını ne yapacaksınız? Ya gördünüz mü?.. Peki bu sorunu nasıl çözeceğiz? Ey yeşil sarıklı ulu hocalar gene geldik size!.. Gene geldik size.! Allah’tan korkmadınız değil mi? İnsanlardan korktunuz -ama falanca imamın görüşüne aykırı görüş mü olur?- değil mi? Ama Allah’tan korkmadınız. Yani benim gibi linç edilme pahasına -taşlanma pahasına- verseydiniz fetvanızı görseydik… Bizim de önümüzü açsaydınız… bugün bizi bu kadar taşlatmazdınız. Hepsini yıktınız omuzumuza. Hepsini. Hepsini mi biz söyleyeceğiz ya!.. Hangi sorunu çözdünüz siz? Bu bir sorundur, sorun… Bu bir sorundur. Denizin karşı tarafında açlıktan çocuklar ölecek sen burada kurbanları kokutacaksın, çürüteceksin, gömeceksin!.. Evet ondan sonra baş edemediler zaten; İslam Kalkınma Bankasını devreye soktular. Ondan sonra gelsin paracıklar… Dolar… 100 dolar… kurban parası -100 Dolar-… kesiliyor mu?.. Ben vermedim tabii… ben burada kestim. Evet, açıkça söylüyorum; ben kurbanımı burada -en fakir yerde- kestim. “Mahille” var hocam. Hani -…mahalline varıncaya kadar.– Mahalline vardı. Kurbanın mahalli ihtiyaç olan yerdir bitti. Dolayısıyla bu anlamda Hacılar doysun diyedir bir amacı vardır. Din, amaçsız değildir. Dini hiçbir emir, saçma değildir. Olmamalıdır zaten bu Hristiyanlıkta olabilir. Niye? “credo quia absurdum,” Bu, ünlü kilise babasının iman olmuş sözü “İnanıyorum, çünkü saçma” Evet Hristiyanlıkta imanın temelinde “İnanıyorum, çünkü saçma”. Niye? Teslis saçmadır. Trinity saçmadır -üçleme-. Dolayısıyla izahı yoktur. Ekmek-şarap ayini, saçmadır. Ekmek, İsa’nın etidir; şarap, İsa’nın kanıdır ve bu kutsal ibadettir yani. Hristiyanlıkta, ibadettir; kiliselerde, özel bir ayindir. “Aşai Rabbani” ayini, “Okarestiya”. Peki nedir efendim… Ekmek, niye İsa’nın kanı; siz, peygamber etiyle mi besleniyorsunuz? İsa kurban edilmiştir. Kurbanın etini yiyorlar, peygamber etini. Hatta, hatta çok ilginçtir, Descartes, bunun felsefesini yapmış; ekmek ve şarap, hangi aşamada İsa’nın, etine ve kanına dönüşüyor. Gerçekten gülünç ama…  felsefesini yapmış adam ya… hangi aşamada tam İsa’nın etine ve kanına dönüşüyor düşünebiliyor musunuz?.. Adamların uğraştığı şeylere bakar mısınız!.. Aynen… Saçmayı, tevil etmek, saçmadır işte. Zırva, tevil götürür mü?.. Yani inançlarına laf etmiyorum, kimsenin inancın ile benim işim yok. Ama bunun kendi halinde bir Hristiyan’ı ikna etmesi mümkün değil. Zaten Batı’da niye bitti? Niye kiliseler satılır duruma geldi? E saçmalaştırsanız böyle olur. Budur işte sorun! Onun için bugün batılı inanmıyor, bunlara inanmıyor ama bir yaratıcının varlığına inananlar çok ama bunları inanmıyor. İşte gördüğünüz gibi Hacda kurban bir saçmalık değildir. Neydir? Bir ihtiyaçtır. Bir ihtiyacın giderilmesi için kesiliyordu. Diğer yerlerde böyledir. Abdeste böyledir. Abdest! Abdest, bir ritüel değildir. Abdest, bir ihtiyaçtır -temizlik ihtiyacı- anlatabiliyor muyum? İşte burnuna su, ağza su. Hayır! Burnunu yıkamaktır, ağzını yıkamaktır. Buruna su, ağıza su; mazmaza, istinşak. Yok! Ucuz değil bu kadar!.. Buruna su…  ağıza su… tamam… Yok böyle bir şey! Ağzını, adam gibi yıkayacaksın. Burnunu, adam gibi yıkayacaksın, temizleyeceksin, iyice temizleyeceksin. Görüyorsunuz değil mi iş ritüele binince nasıl komik bir şeye dönüşüyor, komediye dönüşüyor ve çocuklarınıza izah edemiyorsunuz? Nedir bunun amacı? Niye yapıyoruz? Yok cevabı yok…

 

Psiko-sosyal açıklamalar ne kadar tutarlı?

– İnsanın kan görme arzusuyla, izah etmişti bir İlahiyatçı.

– Vahşi tarafının tatmini, ile izah edenler olmuştu.

– Avcı toplayıcılıktan kalan güdülerle, izah eden bir takım bilim adamları olmuştu. Bunlar biraz bana zorlama geliyor. Gerek yok insanın kan görme arzusunu doyurmak zorunda mıyız? O zaman seri katillere madalya verelim. Kan görme arzusu ha, yani insanın ne garip arzuları var biliyor musunuz? Eğer insanın arzularını tatmin etmeye kalkarsak -arzular galerisinde- ne arzuları var insanın… ne saçma ne korkunç ne dehşet arzular saklıyor insan, biliyor musunuz? Asıl, arzuların terbiyesidir, önemli olan; arzuların, doyumu değil. İnsan, kan görme arzusunu doyurmak için kurban böyle izah edilir mi? Bana göre edilememeli.

 

                   II – GEÇMİŞ MİLLETLERDE VE

                            CAHİLİYEDE KURBAN

 

İbranilerde, “Korban”. Bakınız, “Kurban”la aynı kelime, oradan geliyor. Türklerde, “Yağış” efendim. “Kurban Sunmak”, insanlıkla yaşıttır. Evet, insanlıkla yaşıttır. Kurban-Sunmak, özellikle “Sunu” ile beraber zikredilir; yardımcı fiil olarak kullanılır. Çünkü: “Sunu” da kurbandır unutmayalım! “Sunu”ya geleceğim… Kurban ibadeti her millete ve her inançta bulunur -Kur’an’a göre de böyle- Hac suresinin 34.ayeti bunu ifade eder.

 

ESKİ MISIR’DA KURBAN

Başta çocuklar ve kadınlar kurban edilirdi. Evet, eski medeniyetlerin birçoğunda “insan” kurban edilir. Problem bu… Hani kurbanın evrimi, kurbanın tekamülü demiştim ya kurban çok kötü bir yerlere gitmişti insanlık tarihinde. Kurban; din adamları sınıfı, din esnafı veya Ruhban sınıfı dediğimiz sınıfın, halk üzerindeki tahakkümü ve ölüm tekeliydi biliyor musunuz? Ölüm Tekeli! Evet… Kurbanda masumluk şartı aranırdı, Eski Mısır’da. Eli-ayağı bağlanıp Nil’e bırakılırdı. Hala Müslümanlar Mısır’ı aldığında, –“Fetih” demiyorum ona; Fetih o değil çünkü.-… Müslümanlar, Mısır’ı aldığında Mısır’da bu uygulama, devam ediyordu biliyor musunuz? Nil’e bakire bir kız bırakmak -diri diri-… yani- Nil’e bakire bir kızı kurban etmek… Çocuk zaten masum. Neden bakire kız? Kadın: Masum, masum bir kadın. Yani Kurban edilecek ya, masum olması için.

 

BABİL’DE TANRI MOLEK’E ÇOCUK KURBAN EDİLİRDİ

Bakınız, bu da bir yuvarlak silindir Babil silindir mühür-tabletinden alınmış. Bu fotoğraf Babil silindir mühür tabletinden. Daha sonra bu vahşi gelenek yerini, “oğlan çocuğu sünneti”ne bırakır. Eğer Yahudilerdeki sünnet uygulamasının kökeni budur. Dolayısıyla Oğlan çocuğundan bir parça almak… hatta, bu ilk oğlan kurban edilirdi. “İlk oğlan kurban” edilirdi. Tanrıya, kurban edilirdi. Unutmayın Hz. İbrahim’in, sınandığı imtihanda da ilk oğul meselesi var, ilk oğul… Gerçi Yahudilerle, Müslümanlar arasında bu konuda kavga var. Gerçi ilk oğlun; İshak olduğu veya kurban edilen oğlun, İshak olduğunu, Müslüman yazarlarda, Müslüman ilim adamları da çok söylemiş; Taberî söylemiş, diğerleri söylemiş. Dolayısıyla yani o konuda… ama doğrusu İsmail. İsmail olduğunu… ilk oğul İsmail’dir çünkü, bunu… Hatta eski ahitte de anlıyoruz. Evet… Sünnet: sembolik bir çocuk kurbanıdır; öldürme yerine, zararsız bir parça kesme…

İBRANİLERDE KURBAN

Pagan Ammonilerde, Molek’e insan yakılarak kurban edilirdi. Evet, insan yakılarak… İnsan yakma mekanını, daha önce burada göstermiştim. Ona… Cehennem kelimesinin, türediği yer: “Gehinnom” yani çukur: insanların öldürülmek için atıldığı veya öldürülerek atıldığı çukur anlamına geliyor. İbrahim ve ilk oğlu üzerinden bu vahşi gelenek kaldırıldı. Yani İbrahim Nebi üzerinden Kur’an’da verilen kurban örneği; bu iğrenç, bu cinayetin son bulması içindi, bu çok önemli. Yerine; hayvan kurban edildi, eti ve kanı kutsal sayıldı, yenilmeyip yakıldı; Yahudilerde, İbranilerde…

 

ESKİ YUNAN’DA KURBAN

Bakınız, Eski Yunan’da bir kurban ayinidir bu gördüğünüz. Yani ayin, burada işte ateş yanıyor görüyorsunuz… ellerinde kurban ve kurban sunusu… Ölen kişinin; eşyaları, eşi ve köleleri kabre gömülür idi. Bu kurbandır, “Sunu” derler buna ama kurbandır. Yani, kabre gömülen kişinin, yanına konulan eşyalar, Kurban hükmündedir. Kurbandır… Pagan Eski Yunan’da ölülerin mezarlarında yaşadıklarına inanılırdı. Pagan Yunan’ın dini, nasıl oldu da Müslümanların “kabir dini” oldu… asıl bu, “yani Pagan Yunan’da mı?” dediğinizi, duyar gibiyim. Yunan da mı? Hayır, bizimkiler de inanıyor. Kabrin içinde, diyor… hatta kabrinde, “eşleriyle telezzüz ediyor” diyor utanmaz. Utanmaz! Evet, o kadar da hayasız. Yani o kadar düşkünler ki bu işe… Yani… ne diyeyim?.. Huzurunuzda; dile getirmekten, teeddüp ediyorum, utanıyorum yani ne diyeyim? Allah Resul’ünün yatak hayatıyla, sizin, nedir alıp-veremediğiniz arkadaş ya?!.. Nedir yani? Niye yani, hemen, lafı oraya getiriveriyorsunuz? Neyse, kafayı bozmuşlar belli… Daha sonra, “İbrani-Fenike” etkisiyle “hayvan” kurban etmeye geçtiler; evet, Eski Yunan’da…

Anadolu’da, höyükler var. Belki sizin köyünüz de de vardır, kasabamızda da vardır. Benim ilçemde -Develi’nin etrafında- çok höyük var. Kadim… Anadolu’nun, her tarafı Höyük dolu. Anadolu’nun büyük höyükleri var; bunlar şehirlerdi. İşte Kültepe, şehirdi; bu kabir değil. Efendim ve bunun gibi… Dolayısıyla, geri kalanı -o konik şekildeki höyükler- ise kabirdir. O kabirlerde… ki bunlar Neolitik çağdan kalma 6 bin, 7 bin yıl öncesinden 6, 7 bin 6 bin 5 bin, 4 bin oraya kadar geliyor hemen hemen… Bunlar kabirler… aslında piramitler: bu höyüklerin gelişmiş biçimidir. Piramit bir höyüktür mesela ama taştan yapılmış, çok iyi yapılmış, bir mühendislik harikası olan bir Höyüktür. Ve yüz bin insan, bir rivayette otuz bin insan kullanılmış ve ölmüştür, onlar yapılırken. Onun için piramitlerin, altındaki kanı ve zulmü görmüyorsanız eğer piramitti de görmeyin. Evet geçelim. Şimdi…

Bu Höyükler, aslında kabirde insanın yaşadığına inanılan Pagan -Kadim Pagan- dinlerinin inancıdır höyükler. Tabii sıradan İnsanlara böyle kabir yapılır mı? Osmanlı’da, sıradan insanın, kabri yoktu; Nerede höyük olacak… Dolayısıyla o mezar… “babam, dedemizin mezar taşını okuyamıyoruz.” diye şarlayanlar, senin dedenin mezar taşı mı vardı? Senin dedene, öyle mezar taşını kim yaptıracak hangi hakkak… -murçla taşa yazı- hangi hakkak yazacak? O hakkaka yazdırmak için, dedenin bir sene yediğini, versen yetmez. Dolayısıyla onlar zenginlerdi, onlar eşraftı, onlar seçkinlerdi; garibanın, sıradan insanın taşı da olmazdı. Dolayısıyla öyle oturduk yerde pek konuşmamak lazım, biraz okumak lazım özellikle okumak lazım önemli…

 

ORTA AMERİKA’DA KURBAN: KORKU TANRISI

RUHBAN SINIFININ VAMPİRE DÖNÜŞME ÖRNEĞİ

Evet, bu da Orta Amerika’da kurban… Bakınız, insan kurban edilme… Yüzlerce, binlerce çocuğun Kurban edildiğini, bugün belgelerle biliyoruz. Venüs’ün, insan kanıyla beslendiğine inanıyor; insan, kurban ediyorlardı. Rahipler, vahşi birer cellattı; diri diri kalpler sökülüyor, insanlar korkuya kul ediliyordu. Ben burayı; bizzat gittim, gördüm. Efendim Yucatan Yarımadası… bakınız, şurası, Yucatan Yarımadası. Meksika burası Yucatan Yarımadası’nda Maya Dini’nin Mekke’si diyebileceğimiz, Mekke’si. Maya Dini’nin, Hac mahalli. Burada bir futbol oyunu garip -kendi kuralları olan- futbol oyunu oynanıyor. Düşünün, bundan 800 sene evvel oynandığını düşünün… Burada oynanan bu oyunda galip gelen… çok zor bir oyun bakınız, şurada bir yuvarlak var delik… -Bilmem göre…- şurada bir taş var, bu taşın içinden topu geçiriyorlar. O kadar zor bir şey ki burada Top oynatmak kuralları da çok katı. Bu Oyunun amacı: Bu sporda; birinci gelen insanın, kurban olmak için koşturması, kurban!.. Yalnız, kurban da: öyle benzer bir kurban etme töreni değil; Önce belini kırıyorlar sonra şuraya atıyorlar, buna “Cenote” deniliyor. Obruk aslında, bizdeki obruklar… O bölgede, 66 milyon yıl önce düşen 10 kilometre çaplı göktaşından dolayı böyle binlerce -8 bine yakın- Obruk var. Bu obruğa, belli kırılmış o şampiyon çocuk, atılıyor. Suyun içinde, debelene, debelene can veriyor. Yani Çocuklar; Genç, gürbüz, en iyi çocuklar, işkence ile öldürülmek için yarışıyorlar, mesele bu. Dolayısıyla böyle bir kurban ritüeli var.

“Kurban” cahiliye toplumunda en yaygın ibadet. Hacerü-l Esved ile ilgili kurban anlatısı ve eleştirisi söyledim onu geçelim. Sorun, kurban kesmemeleri değil, sorun kurbanı şirke alet etmeleri. Evet…

“İbret: İbrahim Nebi ve oğlu üzerinden, vahiy ve resullerin, insanlığa katkısı” işte asıl katkı bu. Kur’an bu katkıyı bize naklediyor. Nedir o katkı? “İnsan kurban etmeye, son verin Ey insanoğlu! İnsan kurbanına son verin!”, çağrı bu. Onun için kurban edecekseniz, birbirinizi kurban etmeyin, insanları kurban etmeyin!

 

GEÇMİŞ TOPLUMLARDA NELER KURBAN EDİLİRDİ?

Kısaca sayayım: İlk erkek çocuk kurban edilirdi -Sümer’de ve Eski Mısır’da- İnsan kurban edilirdi; Toltek, Aztek, Maya, İskandinav toplumlarında. Eski Mısır’da, Nil’e kurban edilirdi. Bakire kız kurban edilirdi. Hititler’de hem hayvan hem bitki kurban edilirdi. Yunanda, tahıl ve içki, kurban edilirdi -toprağa dökme suretiyle-. Zerdüşt, hayvan kurbanını yasaklamıştı ama ölümüyle geri döndü. Hint’e: Hayvan kurban edilmez; yiyecek, bitki, buhur, mum, tütsü yapılırdı. Çin’de, ataların ruhuna içki, yiyecek, ipek kurban edilirdi Yahudilerde: kesilir, yenilmez ve yakılırdı. Hıristiyanlıkta, İsa Nebi’nin kendisi Tanrı’ya kurban olduğu için kurban ibadeti kaldırılmıştır. Tabii, Pavlus Hristiyanlığından bahsediyoruz…

III – KUR’AN’DA KURBAN

 Geldik ana konumuza…

KUR’AN’DA KURMANI İFADE EDEN KELİMELER

Kurban: Yakınlaşma “Kurbiyyet” anlamı bu yakın olma. Kurb: Yakınlık, Kurbiyyet: Yakınlık. Kurban, aslında “fu’lân” vezninden. Bir anlamı… o taşıdığı anlamıyla, ağzına kadar dolu olmayı ifade eder. Kur’an’da aynı vezinden, farkında mısınız? Kur’ân: okumanın, tüm iyi anlamlarıyla, ağzına kadar dolu olmak demektir. Kurban da: yaklaşmanın; tüm iyi anlamlarıyla, ağzına kadar dolu olmak demektir. Kelime Bunu ifade eder. Kurban-Yakınlaşma: Tarım ve hayvan ürünlerinden kurbanı ifade eder. Bu ayette olduğu gibi:

“Mal ve serveti, Hak’tan uzaklaşmak için değil; Hakk’a, yaklaşmak için kullanmak.”

Vetlu ‘aleyhim nebee-bney âdeme “Onlara, Adem’in iki oğlu…” veya “Âdem oğlundan 2 kişi…”  -benim tercih ettiğim anlam bu.- “Âdem oğlundan iki kişinin, kıssasını anlat”. Ne ile anlat? “bilhakki”. “bi-lğaradi-ssahih” der, Zemahşerî bunun açılımında. Yani sahih bir amaca uygun olarak, sahih bir amaca mebni olarak, sahih bir amaca uygun olarak anlat. Yani amacı doğru olsun. “iż karrabâ kurbânen” Hani onlar bir kurbanla yaklaşmışlardı, bir kurban kesmişlerdi o ikisi” fetukubbile min ehadihimâ velem yutekabbel mine-l-âḣari “birinden kabul edilmişti diğerinden edilmemişti”. Bunların isimlerini biz Kadim kitaplardan ve Eski ahitten biliyoruz. Habil ve Kabil deniliyor bunlara. Yani bu, kültürün sunduğu bir bilgi; imanımızın, kesin şeyi değil. Yani adını, Habil ve Kabil diyerek, iman etmek zorunda değiliz. Ama bize gelen kıssada, isimleri de veriliyor; Habil ve Kabil. Habil’in kurbanı kabul edilmiş Kabil’inki kabul edilmemiş. İlginç bir ayrıntı var burada, önemli bir ayrıntı: Habil’in kurbanı neden? Bitkiden. Kabil’in, kabul edilmeyen kurbanı neden? Hayvandan. Çünkü: Habil, çiftçilikle uğraşıyor; Kabil, hayvancılıkla uğraşıyor. Sahip olduklarının en iyisini mi verecekler vermeyecekler mi bir sınav bu? Ama Habil, sahip olduğunun en iyisini veriyor ama Kabil -kardeşi- sahip olduğunun en kötüsünü veriyor. Yani burada sınava tabi tutuluyorlar. Madem Allah için bir şey vereceksin sahip olduğunun en iyisine mi yani: “çöpe atacaktık da size verdik “mi olacak, yoksa yani, “alâ hubbihi” “sevdiğine, sevmesine rağmen, seve seve vermek, sevdiğini vermek” ayette geçtiği gibi “yani sevdiğinden vermek.” Onun için Habil, sevdiğinden verdi ama Kabil sevdiğinden vermedi. Sahip olduğunun en düşüğünü verdi. Ve devam edelim. “kâle leaktulennek” dedi ki Kabil: “Seni öldüreceğim” dedi kardeşine” “kâle innemâ yetekabbelu(A)llâhu mine-lmuttekîn”. O ne cevap verdi? O kadar sakin ki cevabı o kadar güzel ve ahlaki ki o da dedi ki: “Allah; sadece sorumluluğunun farkında olanlardan, sorumlu davrananlardan kabul eder. “dedi. Evet öyle dedi… Dolayısıyla Maide 27. ayetinde ifade edilen bu kıssada aslında kurbanın -görüyoruz- yani hem bitkilerden hem hayvanlardan verildiğini arka plan bilgisi ile söyleyebiliriz. Hedy: Hediye. Hacılara hediye… Hac kurbanına “Hedy” der Kur’an. Bu hediye kelimesi ile aynı; “gücü yeten, kolayına gelen bir “hedy” kesin. Gücü yetmeyen toplam 10 gün oruç tutsun.” (Bakara Suresi 196 -Maide 2 ve 97 ayetler) “Kurbanın, en kesin ifadeyle geldiği yer dahi, buyurgan değil ve seçenekli bu önemli seçenekli.

 

                                               IV – KURBANIN HÜKMÜ

 Şimdi geldik beyefendinin söylediği yere. Halife Ebu Bekir ve Halife Ömer: Kurban şart sanılmasın, diye kurban kesmeyi kasten terk ettiler. Bu, genelde tüm kaynaklarımızda kayıtlı olan bilgi. Bakınız, bu insanlar halife, “Kurbanı, insanlar farz sanmasın” diye, bunlar ara ara kurbanı kesmeyi terk ettiler. Ebu Eyyub el-Ensari: “Bizden biri, ailesinin tüm fertleri için kurban keserdi; sonradan insanlar kurbanı övünmek için kesmeye başladılar” diyor Muvatta ve Tirmizî. Hanefilere göre: vacip ve sünnet. Caferiler: güçlü sünnet. Zeydiler: güçlü sünnet. Şafii ve Malik’e göre de: bir aileye, bir kurban, sünnet. Eyvallah. Durumu müsait her mümine; farz diyen, hiçbir sahabi, mezhep imamı ve otorite yok.

EY SARIKLI ULU HOCALAR! BUNLARI NİÇİN GİZLEDİNİZ?

Geldik yeşil sarıklı ulu hocalara. “Ebu Bekir ve Ömer insanlar onu vacip sanmasınlar diye kasıtlı olarak kurban kesmediler” burada da el-Umm’den vermişim. Şafi’nin kitabıdır, El Umm. Dolayısıyla, diğer kaynakların hemen çoğunda var… Bu da Kur’an’ın tercümanı lakaplı İbn Abbas’tan: Hizmetlisi İkrime dedi ki: “İbn Abbas bana 2 dirhem verdi git et al! Eğer yolda elinde etle biriyle karşılaşırsan ona de ki: -İşte bu, İbn Abbas’ın kurbanıdır!-” Şafi el-Umm’de almış. İbn Abdi’l-Berr almış, Câmiʿu beyâni’l-ʿilm de  ve diğerleri de almışlar ben sadece -alâ sebili-lmisâl- yani örnek olsun diye, bir iki kaynak verdim. Yani şunu söylüyorum burada, İbn-i Abbas’ın bu davranışı; sahabenin biri böyle davranmış, sahabenin biri böyle yapmış. Çarşıdan et aldırmış “Biri sorarsa, bu İbn-i Abbas’ın kurbanıdır de.” demiş. Şimdi, Müslümanların içinden, böyle biri çıksa biri… -bakın bu sahabi hem de Kur’an’ın tercümanı.- onu ne yaparlardı Müslümanlar?.. Linç ederlerdi, değil mi? Yani böyle davranan bir sahabi var ama biz bunu bilmiyoruz. Tamam, kesen eyvallah, kesen sahabeleri örnek alsın ama İbn-i Abbas’ı örnek aldığını düşünün birisini… Ne olur ortalık? Problem, asıl bu! Problem: çeşitliliğin yok edilmesi, problem, dinin kolaylaştırılmasının önüne geçirilmesi, problem, önceki görüşlerin bir tahakküme dönüştürülmesi ve belki problem kurban adı altında korkunç bir yarışın başlaması ve kredi ile para çekip kurban kesme yarışının başlaması.

Bilal Habeşi…daha ilginci var… “İster horoz kurban etsem ister onun bedelini bir yetim -evet bedelini- ve muhtaca versem sorun görmem.” diyor. “Hatta bedelini ödemek, bana o horozu kendim için kurban etmekten daha sevimli gelir.”, Abdurrezzak el-Musannef’de. Bazı Ezher alimleri, buna dayanarak, tüm kuş cinsinden kurban olacağı fetvasını vermiş. İslam’ın amacı, vahşeti tatmin değil; ünsiyeti, tehimindir. Bilal Habeşi böyle demiş arkadaşlar. Bilal Habeşi ilk Müslümanlardan, hatta ilk Müslüman. Hz. Hatice’den de önce Müslüman olan. Evet çünkü Allah resulü Hira’dan dönerken ilk onunla karşılaştı süt verdi içti ve ilk tebliğ ettiği de oydu. Dolayısıyla, “Ashabım, yıldızlar gibidir.” hadisçilerin, sorunlu gördüğü hadis bu. Şimdi buna ihtiyacım yok. Çünkü Hac suresinin 37 ayeti bana yetiyor ama “yetmiyor bana” diyenler, “Yar Bana bir rivayet” diyenlere bunları getiriyorum. Hadisine hala inanıyor musunuz? Bilal o yıldızların en başında geliyor. Bunu diyen bir adamı niye linç ettik biz, ben de dahilim onlara. Bir zamanlar bir adam bunu dedi ve linç ettik. Onda ben bunu bilmiyordum arkadaşlar ben bunu görmemiştim. İslam tarihinde, sahabe tarihinde, peygamberin eliyle yetiştirdiği nesil içinde bu görüşte olan bir sahabe olduğunu ben bilmiyordum arkadaşlar. İtiraf ediyorum bakın! Ve Allah beni de affetsin diyorum ben de o günaha ortak olmuştum ben de o linççilerin içindeydim Bir de yazı yazmıştım Allah’tan af diliyorum. Haksızlık etmişim adama. Anlatabiliyor muyum? Ee buyur, bu, sizin kaynağınız da var. Adam, biliyormuş demek ki ama biz bilmiyormuşuz. Bilmiyorum, öğrenince istiğfar ettim ve bir daha gaza gelmemeye azmettim. Şimdi hiç kimsenin gazına gelmemeye azmı-cezmi kastettim. Anlatabiliyor muyum? Çünkü aldatılmak çok kötü bir şey; aldatılarak bir insana kötülük etmek, bir insanın linçine katılmak korkunç bir şey. Onun için Umarım başkaları da farkına varmıştır yaptıkları kötülüğün ne kadar büyük olduğunun.

 

                       V – KURBANIN AMACINDAN SAPMASI VE ELEŞTİRİSİ

Kurbanı, ölüme -kan ve ete- indirgemek. Kurbanın, güç gösterisine dönüşmesi. İnsan kurban etme: Ruhban sınıfının tanrılaşması. Yuhanna Vahyi: Tanrı’nın Kuzusu adına milyonların katli mesela. İncil’in bir bölümüdür, Yuhanna’nın Vahyi. Ve o bölümde çok ilginç, özellikle Kıyamet anlatılır, özellikle Apokalips… Apokaliptik bir bölümdür o. Kıyamet sahneleri vardır. Ve işte o bölüme dayanarak Hristiyanlıktaki Kıyamet anlayışı geliştirilmiştir. Bu adam da garip bir adamdır Yuhanna denilen adam. Üç Yuhanna var. Bu onların içerisinde en Yunan kültürüyle, pagan kültürüyle besleneni. İsa’nın gökten kanlı gömleğiyle ineceği mitini bu adam söyler mesela. “Düşmanlarımın kanında yıkayın beni…” der İsa “…Ve ben o zaman ben olurum.” (Patmoslu Yuhanna) İsa’ya böyle dedirtir. “Düşmanlarımın kanında yıkayın beni. Ve ben o zaman ben olurum.” Görüyor musunuz?.. Nereden başlayıp nereden çıkıyor bir din nasıl bozuluyor bir din nasıl kan dökücü vampire dönüşüyor. Evet…

 

Kur’an’ın kurban üzerinden güç devşirmeye cevabı

Biraz önce okudum ayeti: “Len yenâla(A)llâhe luhûmuhâ velâ dimâuhâ”. “Onların, kurbanların ne etleri ne kanları Allaha ulaşır.” “velâkin yenâluhu-ttakvâ minkum”. “Fakat Allaha ulaşan sizin takvanızdır.” Sizin; sorumluluk şuurunuzdur, sorumluluk bilincinizdir. “keżâlike seḣḣarahâ lekum” “İşte böylece sizin emrinize amade kıldı Allah.” Neyi? Kurbanları. Yani hayvanları emrinize amade kıldı. “litukebbirû(A)llâhe ‘alâ mâ hedâkum” Niçin? “Allah’ı büyükleyesiniz size doğru yolu gösterdiği için.” Hindistan’a gidersiniz, inekler, caddenin ortasındadır. Ben biliyorum başıma geldi. Agra’ya giderken Agra’da özellikle hoha diyen yok. Ya bir ineğe de hoha diyin değil mi? Yok kutsal. Yolun ortasına oturuyor kaldıramıyorsunuz. Araba bekliyor… Araba bekliyor orada, hazretleri kendisi kalktı kalktı kalkmadı tamam. Dolana biliyorsan dolan dolanmıyorsan sen de orada bekleyeceksin. Niye? İnek efendi hazretleri yolun ortasına teşrif buyurdular. Şimdi yolunuzun ortasına teşrif buyuran sizin inek efendi hazretlerinizi bir düşünün. Tüm coğrafyanızda. Kaldıramıyorsun adamı. Yolun ortasından kaldıramıyorsun. İslam’ın göbeğine oturmuş. Müslümanların yoluna oturmuş. Adamı oradan alıp şuraya dokun… Dokunamıyorsun bile. Dokunulmaz. Niye? Put!.. Dokunulmaz! Onun için de dokunamıyorsun kutsal… Dokunulmaz… masum… O kadar çok kutsalımız var ki o kadar çok masumumuz var ki. Neyse biz ineğe dönelim. Şimdi siz ineği tanrı edinirseniz ineğin bundan haberi var mı? Küçük bir sorun ama yok işte. İneğin tanrı olduğundan haberi yok. Ama ineği tanrı ederseniz Allah’ın sizin emrinize verdiği bir şeyin emrine girip ona kul oluyorsunuz. Problem bu. Asıl kurbanın maksadı da burada işte. Kurbanın maksadı ne? Emrinize verilen bir şeyin kulu olmayın. Mal sizin hizmetinizdedir. Malı siz yönetin. Eğer mala taparsanız malın emrine girerseniz mal sizin ilahınız olmaya başlar. Mal sizi yönetmeye başlar. İktidarı siz yönetin ama iktidar sizi yönetmeye, güç sizi yönetmeye, sayı sizi yönetmeye, servet sizi yönetmeye başlarsa işte o sizin putunuz olur. Ona tapmaya başlarsınız. Onu elde edene tapmaya başlarsınız. Dolayısıyla alın yabancılaşma. Alın insanın kendisine karşı yabancılaşması. Kendinize yabancılaştınız mı hakikate yabancılaşırsınız. Varlığa yabancılaşırsınız. Allaha yabancılaşırsınız. Her şeye yabancılaşırsınız. Vicdana, akla, iradeye yabancılaşırsınız. Evet. İşte bu. Yani “keżâlike seḣḣarahâ lekum” Burada çok çok önemli altı beş kere çizilmesi gereken cümle bu. “İşte sizin emrinize, böylece Allah amade kıldı.” “litukebbirû(A)llâhe ‘alâ mâ hedâkum” “Allah size doğru yolu rehberlik ettiği, gösterdiği için büyükleyiniz.” “vebeşşiri-lmuhsinîn” “İyileri müjdele.” “Muhsinin.” İyileri müjdele. Dolayısıyla iyi olun diyor. Tüm çaba, iyi olmanız için. Yani Kur’an’ın tüm çabası, insanı iyi etmek. Hasta olmayın diyor. Sadece bedenen değil aklen de hastalanmayın. Sadece aklen değil ruhen de hastalanmayın. Sadece ruhen değil irade olarak da hastalanmayın. Sadece o değil bilinç olarak da -hasta bilinç yaralı bilinç- olmasın. Dolayısıyla böyle güzel bir kitap da var. Onu da şimdiden tavsiye etmiş olayım, “Yaralı Bilinç”.

 

ETİN EKOSİSTEME MALİYETİ

  • Et üretimi çok uluslu şirketlerin tekeline geçiyor.
  • Et üreten köylüler tüketiciye dönüşüyor.
  • Dünya genelinde ete talep sürekli artıyor.
  • Dünya kaynakları bu talebi karşılamakta şimdiden zorlanıyor.
  • 100 gr. Protein için 185 m2 alan kullanılıyor.
  • Tarım alanlarının %80’i et hayvancılık tarafından kullanılıyor.
  • Antibiyotik ve ilaçlar verilen hayvanlardan insanlara geçiyor.
  • GDO’lu ve suni yemlerin insan üzerindeki uzun erimli etkileri meçhul.
  • Büyükbaş hayvanların ürettiği metan ve co2 gazı, “6. yok oluş”u hızlandırıyor. Evet, dünyamız daha önce beş kere yok oldu. Beş kere dünyamızda hayat, neredeyse sıfıra indi. Bazılarında %75 bazılarında %80 bazılarında %90. Ama beş kere dünyamızda canlılık, yok olmaya yüz tuttu. En sonuncusu, bundan 66 milyon yıl önce -biraz önce gösterdiğim- Yukatan Yarımadası’na düşen 10 km çaplı göktaşıydı. Tüm dinozorları yok etti yeryüzündeki. Yeryüzündeki hayatı %80 %75 yok etti. Sadece denizlerde hayat kalmıştı. Karalarda da mağaralarda ve derin konuklarda kalmıştı. Dolayısıyla dünya 6. yok oluşa gidiyor. 6. yok oluş da insan eli ile olacak mı olmayacak mı? Tüm sorun burada. Ve bu soruna biz cevap vereceğiz. Yani Kur’an’daki şu ayet, tam da cuk oturdu. “Ellerinizle yaptıklarınız yüzünden, karada ve denizde fesat çıktı.”Zahera-lfesâdu fî-lberri velbahri bimâ kesebet eydî-nnâsi” “İnsanların elleri ile yaptıkları yüzünden karalarda ve denizlerde fesat çıktı.” Alın buyurun. Tam da bu ayetin uyardığı yerdeyiz. Uyardığı yerdeyiz.

 

KURBANIN ÇIĞIRINDAN ÇIKMASI

Etlik ve kışlık kayıt. Kayıt, bizde eskiden kışın için yapılan hazırlıklara denirdi. Bilmiyorum sizde hala biliyor musunuz bu kelimeyi? Kurban Bayramı öncesi derin dondurucu satışında patlama. Kavurma festivali. Derin donduruculu stok ibadeti. İlaç, ekmek ve süte muhtaç olana zorla et yedirmek. Bankadan kredi çekerek kurban kesen asgari ücretli. Mina’da 4-5 milyon kurban kesiliyor mu? Kesilenlere ne oldu? Bunu işlemiştim.

 

Kurbanda Kur’an’î Antropolojik Süreç

Kur’an’a göre ilk kurban, Ademoğullarından iki kişi. İnsan kurbanı -ilkel, pagan tanrıları, vahşi beşer-. Evet insan kurban edilmiş. Yeryüzünün uzun bir tarihinde, insan kurban edilmiş. Ama Kur’an; “insan kurbanın”dan, insanlığın çıkışını İbrahim Nebi ve oğlu İsmail Nebi üzerinden, nasıl bir beladan, insanlığın kurtuluşu için bir işaret fişeğinin çakıldığının, örneğini vermiş bize İbrahim nebi üzerinden. İbrahim Nebi ile insan ve ilk erkek çocuk kurban etme geleneğine, son vermek için bir işaret fişeğiydi bu. Yahudiler kan ve eti yapmışlardı evet. Yani kurbanı kesmişler sunaklarda yakmışlardı. Ama Kur’an ne yaptı? Bunu da devre dışı bıraktı: Kurbanı yemeyip yakmaya son vermek. Evet kurbanı yiyin. Bir protein deposu. Çünkü et değil Allaha ulaşan. Kestiğinizin kanı değil Allaha ulaşan. “Len yenâla(A)llâhe luhûmuhâ velâ dimâuhâ” “Onların ne kanları ne etleri Allaha ulaşmaz.” Allaha ulaşan sizin sorumluluk bilinciniz. Yine ayeti buraya aldım geçeyim.

 

                                           IV – “KEVSER İNSAN MODELİ” VE BİZ

Evet, şimdi, “Kevser insan modeli ve biz” … Sanırım son bölüm bu. Buraya geldik. Kevser- İnsan… Kevser Suresi ya… Bugün de bitiriyoruz ya… İnsan, Kevser olur mu? Nasıl mesela? Gittiği yeri, yeşertir mi? Kevser insan… Ebter insan zıttı da bunun… İki insan var: Kevser insan, Ebter insan.

Kevser insan: gittiği yeri yeşertir, kurak yerleri yeşertir, kurak gönülleri yeşertir, kurak akılları yeşertir, kurak iradeleri… İrade kurumuş, kullanmıyor, seçmeyi bilmiyor, seçmiyor, tercihini kullanmıyor. Yapıyor, Allah’a iftira ediyor, Allah’a atıyor. Kaderdi, diyor Allah’a iftira ediyor. Alın yazısı, diyor Allah’a iftira ediyor. Bahtımız böyleydi, diyor Allah’a iftira ediyor. Şans, diyor talih diyor Allah’a iftira ediyor ama elleriyle yapmıyor. -“…bimâ kesebet eydî-nnâsi…, … febimâ kesebet eydîkum…, …lehâ mâ kesebet ve’aleyhâ mektesebet…” Bütün bu ve bunlar gibi onlarca ayet orada dururken ellerinizle yaptıklarınız ellerinizle yaptıklarınız ellerinizle yaptıklarınız diye elleri gösterirken Kur’an.- o elleriyle bir şey yapmıyor!.. Sadece elleriyle tek yaptığı bu… Evet, emir yağdırma moduna geç, geçilecek emir yağdırma moduna geç: “Allah’ım şunu ver, Allah’ım bunu ver, Allah’ım onu ver, O da olmazsa şunu ver.” Yani en ince ayrıntısına kadar… bu da dua… Bu dua değil. Dua: dillerimizle söylediklerimiz değil ellerimizle yaptıklarımız eylediklerimiz. Onun için “iktisaba” dikkat çekiyor Kur’an: “bimâ kesebet” diyor “eydihim… “bimâ kesebet eydî-nnâsi… Leha ma kesebet ve aleyha mektesebet” …, Neden böyle? Çünkü senin amelin duandır. Onun üstünde eğer elinden bir şey gelmeyecek noktaya geldin tıkandın bittinse Nuh Nebi gibi kaldırırsın ellerini: “Ya Rabbi ben bittim.” dersin. Elimden geleni yaptım buraya kadar. Sen yet ya Rabbi. Öyle demişti değil mi? Ya Rabbi ben bittim demişti. “…ennî maġlûbun fentasir” “Yarabbi, ben mağlup olmuştum” demişti. “Sen benim yardımıma yetiş.” Dolayısıyla mağlup oldum dersin, bittim dersin, elimden başka bir şey gelmiyor dersin ama gemini yaparsın karada… Karada mı? Karada yaparsın. Çünkü elinden gelen odur. Elinden deniz yapmak gelmez. Deniz yapamazsın ama gemiyi yaparsın değil mi? Gemiyi yapmak gelir değil mi? O zaman gemiyi yap. Denizi yapamadım ya gemi ne işe yarayacak. Sen gemiyi yap arkadaş. Deniz lazım olursa denizin Rabbi denizi ayağına getirir. Deniz lazım olursa denizin Rabbi getirir ayağına. Onun için mesajı buydu. Dolayısıyla burada Kevser insan…

Ebter insan: gittiği yeri kurutan insan. Gittiği yeri çöle çeviren insan. Evet bu tabiatta dahil buna. Doğa da dahil buna. İnsan da dahil buna. Akıl da dahil buna. İrade de dahil buna. Vicdan da dahil buna. Yani her şey dahil. Hayvanlar, bitkiler her şey dahil. Yani iki tür insan modelinden bahsediyor sure: Ebter insan modeli ve Kevser insan modeli. Kevser insan modeli: çağlayan pınar gibi akan bir pınar gibi dupduru suyuyla billur gibi suyuyla geleni geçeni sulayan suyu tükenmeyen bir pınar gibi olan bir insan. Eyvallah.

 

SALAT NE? KURBAN NE? İBADET NE?

Mekkelilerin sorunu ibadet yokluğu muydu? Hayır. Mekkeliler çok dindar bir toplumdu. Mekke müşrikleri, gerçekten de dindar bir toplumdu. Kur’an, dinsiz imansız bir topluma gelmedi; Ateist, bir topluma gelmedi. Kur’an, dinci bir topluma geldi. Bu toplumun vaizi Velit bin Muğire, geliyor kurban kesilirken -Kabe’nin yanında, putların önünde kurban kesilirken- geliyor, kurban kesen zenginlere diyordu ki, “Kestiğiniz kurbanları haram, onun-bunun malına sarkarak, çökerek, onun-bunun üstüne basarak elde ettiğiniz servetlerden, kurban kesmeyin; kendi emeğinizle kazandığınız paralarla, kurban kesin.” diyordu. Bu Velit bin Muğire, aslında Kur’an’da, hakkında onlarca ayetin indiği, bir adam… Nedir? Ölçtü biçti… Evet “Fekutile keyfe kadder” Kahrolası nasıl da ölçtü biçti… Evet, “İnnehu fekkera ve kadder, summe kutile keyfe kadder, fekutile keyfe kadder, sümme basar…” “İşte, sonra baktı, eyledi ve yüzünü astı, kafasını çevirdi.” Bu adam işte… Bu adamdan bahsediyor… Bakınız, böyle diyordu… Dolayısıyla Mekkeliler dinci bir toplumdu ama içi boştu boş. Namaz kılmazlar, kurban kesmezler miydi? Hayır değildi öyle değildi. Mekkeliler zekasız, dinsiz, imansız ve ibadetsiz değildiler. Fakat akılsızdılar!.. Akıllarını kullanmıyordular. Hukuksuzdular, hukuk yoktu toplumda. Hak çiğniyor, hak yiyorlardı. Ahlaksızdılar; birbirinin ahlaki değerini gözetmiyorlardı, birbirinin hukukuna tecavüz ediyorlardı. Kalpsizdiler, evet kalpsizdiler… Düşeni, sırtlan gibi üzerine çöküp yerlerdi. Ve şefkatsizdiler. Buyurun. Mekke’nin sorunu bu. Mekke’nin sorunu ibadetsizlik değil. Mekke’nin sorunu: akıllarını kullanmayışları, vicdanlarının âtıl oluşu, iradelerinin âtıl oluşu; kulu kul ediyorlardı, kula kul oluyorlardı. Yani ileri gelenleri kulu kul ediyordu, -zenginleri- yoksulları da kullara, kul oluyordu. İbrahim’in soyu olmakla övünenler, onun, yolunu kestiler. Evet İbrahim’in soyu olmakla övünüyorlardı biliyor musunuz? Atamız İbrahim derler ve bir daha da demezlerdi. Atamız İbrahim. Kâbe’ye olan hürmetlerinin sebebi neydi? Buydu… İbrahim soyunu sürdürenler, İbrahim yoluna taş koydular. “Atamız İbrahim” diye övünenler, onun ilkelerine ihanet ettiler. Evet “atam atam” diye övünür ama atasının ilkesine ihanet eder… Böyle torunlardı onlar.

 

MEKKE TİPİ DİNDARLAKTAN ELİMİZDE NE KALDI?

Geldik bugüne… Âdet olmuş namaz, milli spor kurban, VİP hac-umreden elde ne kaldı?.. Ne kaldı elimizde, söyler misiniz?.. Zaten pandemi geldi aldı sildi süpürdü götürdü. Görüyorsunuz. Yani şekli bile kalmadı. Ama ruhu zaten gitmişti. Ruhunu götüren pandemi daha ağır pandemiydi fakat biz, onun haberdarı bile olmadık. Haberimiz bile olmadı. Ruhumuz bile duymadı. Mesela, namazın kolektif maliyetine değen bir kâr var mı elimizde? Ne kaldı namazlarımızdan. Mesela, “namazlarımız” geçen ders onu hep işledim çok işledim… Yani yine bakalım mı ayetlere? “inne-ssalâte tenhâ ‘ani-lfahşâ-i velmunker” Namaz insanı fuhşiyattan yani bu fuhşiyat bel altı değil aşırılık demek, taşkınlık demek, her türlü ölçüsüzlük demek fuhşiyat. “Ölçüyü açtığın her şey fuhşiyattır.” Dolayısıyla, kötülükten alıkoydu mu bizi namaz? Yoksa, kötülüğe kamuflaj elbisesi olarak mı giydik namazı? Buyurun. Namaz toplumdaki sosyal problemlere bizi teşvik mi etti yoksa insafsızlığımızın vicdansızlığımızın sütresi mi oldu?.. Buyurun. Namaz aslında günde beş kez muhasebe yapmaktı. Evet. “Hasibu enfusekum kable en-tuhasebu”. Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin. Beş kez hesaba çekme yeriydi. Beş kez kendi mahkememizde yargılayacaktık kendimizi. Evet kendimizi yargılayacaktık. Aynamıza bakacaktık yüzümüze bakacaktık işte o beş kez kendimizi muhasebe etme olan ibadet ne oldu? Beş kez hatalarımızın, üstünü örtmek onları yıkamak, yağlamak, temizlemek ve bir daha hata etmeye hazırlanmak… Bir daha günah işlemeye hazırlanmak… Bir daha hak yemeye hazırlanmak… Bir daha onun bunun malına çökmeye hazırlanmak… Bir daha başkalarını hukukuna tecavüz etmeye hazırlanmak anlamına geldi. Elbette istisnaları var… Ama istisnalar kaideyi bozmuyor.

Bu ülke ölçeğinde her biri milyonlara mal olan 100.000’i aşkın cami neyi ifade eder? Neyi ifade eder?.. Hadi bakalım. Ne değer üretir mesela? Hangi değer üretir? 100 bin cami Türkiye’den kaldırsak ne eksilir? Soru büyük soru. Her biri milyonlarca liraya mal olmuş 10 milyon 20 milyon 50 milyon 100 milyon. Mesela bu parayla neler yapılabilir? Yeryüzü bize mescit kılınmıştı cami değil. Yeryüzü. Yeryüzünün her tarafı mescit kılınmıştı. Medine’de 9 tane mescit vardı 1 tanesinin üstü örtülüydü. 8’inin üstü tamamen açıktı. Dolayısıyla hiçbir şey de eksilmedi. Mabetleriniz, zenginleştikçe yürekleriniz, fakirleşir. Mesele o oldu. 100.000 civarında kadrolu, maaşlı, dini üniformalı, lojmanlı ‘görevli’ memurumuz var. Hangi katma değeri katar? Mesela yüz bini de geri çeksek ülkenin ahlakı şu puandan şu puana düşer diyen var mı? Peki niye? Eğer öyle diyebilseydik bugün böyle olmazdık. 16 milyar 98 milyon 580 bin liralık dev bütçesiyle Diyanet… Ne yapar? Bu parayı nerede harcar? Bu parayla neler yapılabilir mesela? Bu toplumun ihtiyaç duyduğu yoksulluk, çaresizlik, açlık, sefalet, eğitimsizlik… Vesaire vesaire. Sayın hepsini. Bu bütçenin içinde, inanmayanların, dini azınlıkların, diyaneti reddedenlerin, diyanetin reddettiklerinin vergisi de var. Ve bu sayılanların vergilerinden alınan maaş rızasız lokmadır, haramdır. Buna inanıyorum ki, diyanetteki insaflı insanlar da “evet öyledir” diyecekler. Olmasa bu ülkenin insanlık, ahlak, akıl, vicdan, kalitesinden ne eksilir? Bunlar olduğu için insanımızın hangi erdemi arttı, hangi kalitesi arttı? Ülkeyi âbâd edecek olan bu dev masrafa rağmen elde kalan ne? İnsan-insan, insan-çevre, insan-mahlukat ilişkisine katkısı ne? Bütün bu devasa bütçenin, devasa kitlenin, devasa harcamaların, içimizdeki ve dışımızdaki barışa katkısı ne? Yani İslam’a… Yoksa bu toplumu ayrıştırıp birbirine mi düşürüyor? Bu mu katkısı? Çoğalıp azalan ne?..

Ağzımdan yel alsın: Koca bir hiç mi, hiçlik mi kaldı geriye? Elimizde ne var kılınan namazlar ve kesilen kurbanlardan? İnsanlığımıza, ahlakımıza, aklımıza, kalitemize, vicdanımıza ne ekledi; kılınan namazlar kesilen kurbanlar? Yoksa kibrimizi, gururumuzu, sahtekarlığımızı, hadsizliğimizi mi artırdı? Hepimiz kendimize soralım, ben de sorayım siz de sorun!.. Namaz kılan hırsız ve arsızlar, kurban kesen gösterişçileri mi artırdık? Eskiden “ateistler, laik ülkeler” diye atıp sıkan cümleler kurardık. Ya coğrafyamızda dincilik artarken azalan mutluluk, huzur ve iyiliğe ne demeli? Artan kötülük, adaletsizlik, arsızlık, hırsızlık, utanmazlığa ne demeli? Kudüs mitinglerinde, ne de güzel sloganlar atardık… değil mi… Değil mi ama! Değil mi ya!..

Peki, şöyle bir eylem -Müslüman Şark’ın dindarlarında- yankı bulur muydu?.. Ne dersiniz. Brüksel sakinlerinden, “evsizlerle dayanışma için ‘1 geceyi sokakta geçirme” çağrısı yapıldı. Belçika’nın başkenti Brüksel’de tırmanan “evsiz sorunu”na dikkati çekmek için “1 geceyi sokakta geçirin” kampanyası başlatıldı. Birçok insan bu kampanyaya katkı vererek bir geceyi sokakta geçirdi.  Şekilde görüldüğü gibi…

Ya şu insanın içini ısıtan görüntüye biz neden hep hasretiz? Zenitli futbolcular sahaya barınakta sahiplenilmeyi bekleyen köpeklerle çıktı. Çok basit gibi duruyor. Çok sadece çok sıradan. Allah’ın sessiz kulları bunlar. Neden bizim aklımıza gelmez böyle şeyler? Neden bu coğrafyada da böyle küçük ama güzel şeyler çok görülür?

“Yüzde 99’u Müslüman!..” diye başlayan cümleler kuran kaldı mı hâlâ? Bu lafı duyduğunuzda sizin yüzünüzde de acı bir tebessüm belirmiyor mu?

Müslümanlık” denen şey ile Kur’an’ın ilkeleri arasındaki uçuruma bakar mısınız lütfen! Prof. Hüseyin Askeri’nin Dünya İslâmilik Endeksi’nde İslam ülkelerinin sırasına baktınız değil mi? Daha önce de dile getirmiştim. Evet, ilk üçte yok, ilk yedide yok, ilk onda yok, ilk yirmide yok, ilk otuzda yok; 39. sıradan Malezya girmiş. Nasıl bir şey? İslâmilik endeksinde Müslüman ülkelerin yeri yok. Yolsuzluk, yoksulluk, uyuşturucu, kadın cinayeti, tecavüz, asgari ücret, riba, intihal; Özgürlük, huzur, güvenilirlik, hukukilik, fırsat eşitliği ve çevre endekslerine bakar mısınız!.. Böyle endeksler tutsak; ne kalırdı elimizde? Evet ben yoruldum…

 

                                                             SÖZÜN ÖZÜ

Bu bir çığlık!.. Sizi uyutan yalanlar, size kötülüktür. Sizi uyandıran acı gerçekler size iyiliktir. Bunu anladığınız an haliniz değişecek. “inna(A)llâhe lâ yuġayyiru mâ bikavmin hattâ yuġayyirû mâ bi-enfusihim” Ra’d 11. “Bir toplumun bireyleri, kendilerini değiştirmedikçe Allah, o toplumun halini değiştirmez.” Bu bir yasadır. Bu, sosyal dönüşümün, değişimin bir numaralı yasasıdır. Sözü özü…

Kevser insanları kurutuyoruz. Kevser insanlar çıkaralım. Akan çeşme gibi kurak akılları sulasınlar. Kurak yürekleri sulasınlar. Kurak iradeleri sulasınlar. Kurak vicdanları sulasınlar. İyilik kıtlığı çekiyoruz… Kevser insanlar, iyilik bolluğu saçsın. Kötülük bolluğu çekiyoruz… İyilerin sesi giderek kısılıyor… Kötüler bas bas bağırıyor… Nefes alamıyoruz!.. Boğuluyoruz!..

Rabbim, bizi, o iyilere damızlık etsin. Bizi, bu topluma, iyilerin damızlığı olarak çalsın inşallah. Rabbim, geleceği, günümüzden; günümüzü, dünümüzden hayırlı, güzel, huzurlu, bereketli kılsın… Allaha emanet olun. Bir daha ki derste buluşmak üzere… Hoşça kalın… Sağlıkla kalın…

Yorum Yaz