İş yerlerinde ibadet mağduriyeti

O Türkiye’nin en saygın okullarından birini bitirmiş. Ailesi azgın azınlığa mensup değil.

Kıt kanaat geçinen alt gelir gurubuna mensup bir aile. Babanın mütevazı maaşı yetmeyince Fen Lisesi mezunu oğullarını okutmak için borç almışlar. Nihayet oğul hatırlı okulunu bitirip ailesinin kendisi için altına girdiği borçları ödeme niyetiyle işe girmiş. O güne kadar ibadetini hiç aksatmayan oğlun çilesi işte o an başlamış.

İşe girdiğinin ilk ayları namazından mahrum kalmış. İş yerinde ibadet etmek istemiş ama bunu kimseye açamamış. Cuma namazına ise kimseye hissettirmeden devam etmeye çalışmış. Bunu fark etmişler. Çağırmışlar ve “Ya iş, ya namaz” demişler. “Babamın benim tahsilim için alıp ödeyeceğim diye çırpındığı borçlar geldi gözümün önüne, ses çıkaramadım” diyor. Zaten o sıralar birkaç arkadaşı ibadet mağduriyeti nedeniyle işinden olmuş. Eğer yeni bir iş aramak için işten ayrılsa, bu geçen sürede ailesi borçlar nedeniyle haciz tehdidi altına girecekmiş.

“Onlar” diyor mesaj sahibi okurum, “benim ayarımda birinin namaz kılıyor oluşunu sindiremiyorlar.” Daha düşündürücü bir şey söylüyor: “İşin traji-komik tarafı, eğer sıradan bir işçi olsaymışım şirket bu konuyu problem yapmayacakmış!”

Okurumun dertleri kendisiyle sınırlı değil. Tesettürlü olduğu halde malum yasaktan dolayı bu ibadeti aksatma pahasına okuluna devam eden ve bu yıl bitirecek olan bir nişanlısı var. Kendisiyle aynı kariyere sahip olan nişanlısı da şimdi bir yandan iş bakıyor, bir yandan da kara kara düşünüyormuş. Başörtüsü yasağıyla yaşamaya alışamamışken, şimdi de namaz yasağıyla karşı karşıya kalmayı düşünmek bile istemiyor. Şirket, eğer namazlarından vazgeçerlerse, onlara yakın gelecekte çok dolgun rakamlar vaat ediyormuş. Okurum “Gözümüz yüksek ücretlerde değil, geçinebileceğimiz daha mütevazı rakamlara razıyız” diyor. Tek isteği, inandığı Allah’a karşı sorumluluğunu yerine getirebilmek.

Okurumun mesajı şöyle bitiyor: “…şu sıralar vadem dolarsa Cenab-ı Hakka karşı bir mazeretim olmadığını biliyorum. Çok bunalıyorum hocam! Bu ülkede çok üstümüze geliyorlar. Bu meseleyi çözemezsem yabancı bir ülkeye gitmek zorunda kalacağım ve bu bin yıllık İslam yurdunu bu hale getirip bizleri mağdur edenlerin yakasına ahirette yapışacağım. Ama her şeye rağmen kaçıp gitmek çözüm değil? Lütfen bir yol gösterin!”

Okurumun mesajı özetle böyle. Sanmayın ki bu nadirattan. Böyle ibadet mağduru binlerce, belki on binlerce insan var. Şairin “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” dediği durum bu olsa gerek. Eskiden Müslüman mahallesinde salyangoz satanlar garipsenirmiş. Şimdi Müslüman mahallesinde birileri gözümüzün içen baka baka namaz yasaklıyor. Bunun domuz satmaktan farkı ne?

Bunlar bu cesareti nereden alıyorlar? YAŞ kararıyla ordudan sırf namaz kıldıkları için yargısız hukuksuz atılan binlerce subay astsubay için sureta da olsa bir kılıf bulunmuştu: Disiplin. Sivil ibadet mağdurları için özel sektörün laik militanları kılıf arama zahmetine bile katlanmıyorlar.

Namaz kılıyor diye elemanını işten atmakla tehdit eden işveren, halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan bu ülkenin sözüm ona yerlisi. Muhtemelen adı da Müslüman adıdır. Yine büyük bir ihtimalle kazandığı parayı bu ülkenin Müslüman halkının sırtından kazanmıştır. Fakat namaz kılmak isteyen elemanına kapıyı göstermekten utanmıyor.

Bir de daha geçtiğimiz günlerde Belçika’da yaşanan Naima Anzil olayını hatırlayalım. Naima, Fas asıllı bir Belçika vatandaşı. Tesettürüyle bir işyerinde çalışıyor. Patronu Rik Remmery, başörtülü bir hanım eleman istihdam ettiği için tehditler alıyor. Dikkat edin, yerli din düşmanı gibi ibadet eden işçisini tehdit etmiyor, işçisinin ibadeti yüzünden tehdit alıyor.

Sonuç malum. Rik elemanının inanç özgürlüğünün yanında duruyor. Tehditlere aldırmıyor. Şöyle demeç veriyor: “Naima’yı tesettürüyle kabul ettim. Hasta bir adam yüzünden fikrimi değiştirmem.” İşin daha da ilginç olan tarafı, Belçika Kralı II. Albert patron Rik ve elemanı Naima’ya verdiği desteği göstermek için sarayına davet ediyor.

Orası Belçika, burası Türkiye. Orası halkı Hıristiyan bir ülke, burası halkı Müslüman bir ülke. Oradaki patronun adı Rik, buradaki patronun adı belki Ahmet, belki Mehmet. Yabancı patron Müslüman elemanının inanç özgürlüğünü savunuyor, sözüm ona yerli patron namaz kılan Müslüman elemanına kapıyı gösteriyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, işyerlerindeki ibadet mağduriyetlerine el atar mı? Bu tür mağduriyetleri önleyici mevzuat varsa uygular mı? Yoksa AB eşiğindeki Türkiye’de bu bir eksiklik değil mi? Bakandan da öte, mesela Başbakan konuya ilgi gösterir mi? Eğer Başbakan, Belçika Kralı Albert’in gösterdiği ilgiyi göstermeye kalkarsa, bizim azgın azınlık ve malum basın “irtica yaygarasını” koparır mı? Din karşıtlığının kalesi aslan CHP de irtica yaygarası kuyruğuna girer mi?

Sivil toplum kuruluşları, insan hakkını gözeten sendikalar ve tüketici örgütleri işyerinde ibadet mağduriyeti meselesine derhal el atmalıdırlar. Bu ülkede dindarlar da, dinsizler kadar hak ve özgürlüğe sahip olmalıdır.

Yorum Yaz