Allah aşkına, o ucube ansiklopediyi camilerden kaldırın!

“İhlas” gibi İslami bir kavramın ardına sığınarak holding olan gurup, Müslümanlardan “Sizin de bir televizyonunuz olsun” diye yardım toplamıştı. Bu yardımlarla TGRT televizyonu kurulmuştu.

Gariban Müslümanlar “Bizim de bir televizyonumuz olacak diye ne fedakarlıklara katlandılar, bir bilseniz. Örnek istiyorsanız, alın önceki bir yazıma gelen onlarca benzeri mesajdan sadece biri. Samsun Tekkeköy’den Zeki Selen Beyefendi yazıyor:

“Bugünkü yazınızı okudum, teşekkürler. Maalesef o malum TV için üç yıllık gazeteyi peşin alan bir öğretmenim. 1990’da salya sümük izliyorduk, Allah’ım bize bu güzel günleri de gösterdin diye ellerimiz duada idi. Ahmaklığı kabul etmiyorum, biz haklıydık, susamıştık, yalnız bizim susamışlığımızı mal devşirmeye dönüştürenlerin dünya ve ahirette zelil olması için Allah’ımıza havale ediyoruz, hakkımızı helal etmiyoruz. Gör bak neler olacak… tı… oldu da…”

Basında, Enver Ören’in, Müslümanlardan toplanan parayla kurulan TGRT’yi, Rupert K. Murdoch adlı Yahudi medya patronuna sattığı haberleri yer aldı. Yasal olarak yabancıya satış mümkün olmadığı için, bu satış yerli bir “emanetçi” üzerinden yapılmış. Murdoch, dünyanın her tarafında onlarca televizyon, gazete ve dergisi olan bir basın tröstünün sahibi. Soros nasıl ki ABD’nin İslam’a karşı savaşının mali ayağını yürütüyorsa, Murdoch’da medya ayağını yürütüyor. Bu savaşın çelik çekirdeği olan Neo-Con takımıyla birlikte çalışıyor.

Aynı guruba ait olan Türkiye Gazetesi’nde “Bir Bilen” rumuzuyla yazan merhum emekli Albay ve şeyh Hüseyin Hilmi Işık, “Saadet-i Ebediye” adlı kerameti kendinden menkul ilmihalindeki ölçülere uymayan Müslüman alimleri, aydınları ve yazarları “İngiliz ajanı” ilan etmeye bayılırdı. Bunu tasavvuf edebi ve hoşgörüsüyle nasıl barıştırırdı, orasını bilmem. Fakat şimdi, manevi babası olduğu TGRT, İngiliz-Amerikan-İsrail ajanlarının sesi oldu. “Her şey aslına döner” mi diyelim, yoksa “Bu ne perhiz, bu ne turşu” mu?

Turşunun keskini daha önce kurulmuştu. Hilmi Işık’ın torunu, Enver Ören’in oğlu Mücahid Ören, Amerikan değerlerine bağlı kalacağına yemin ederek törenle Amerikan vatandaşlığına geçecekti. Böylece Şeyh’in ve cemaatinin “Amerika büyük şeytan” diyen karşı mezhepten bir isme can düşmanlığının gerçek nedeni, yıllar sonra anlaşılmış oldu.

Saadet-i Ebediye adlı “Felaket-i Ebediye” üzerine daha önce yazmıştım. Bu kitapta, İslam medeniyetinin yetiştirdiği büyük üstatlara fütursuzca nasıl çamur atıldığının örneklerini, sayfa numaralarıyla vermiştim. Mesela, “Felaket-i Ebediyye”de Tekbirimizin büyük bestekarı Itri Efendi’ye bile çamur atılıyor, “dine bid’at karıştırmakla” itham ediliyordu. Itri’nin Tekbire musiki katmasını bid’at sayanlar, Müslümanların parasıyla kurulan televizyonun ekranına etini teşhir ederek geçinen hatunları dizmekte beis görmedi.

Felaket-i Ebediye, İslam semasının yetiştirdiği büyük alim, davetçi, hareket adamı ve şehitlere çamur atma yarışında öyle pervasız, öyle cüretkar davranıyordu ki, Kur’an şairimiz Mehmet Akif bile bu çamur furyasından kurtulamıyordu. Mehmet Akif, “Felaket-i Ebediyye” yazarına göre “imanlı kalplerde nefret hasıl etmekte” imiş? Breh, breh, breh!

Bu gurubun gazetesinde yüzyılımızın en büyük alimlerinden Muhammed Hamidullah’ı tekfir eden “Mösyö Hamidullah” yazılarını hatırlayınız. Ey millet! Duyduk duymadık demeyin, Hamidullah gibi yüz yılın yüz akı bir alimi “kafir” ilan edenler, kafirlerin en azılısıyla iş tuttular.

71 Yaşındaki Bursalı Rıdvan Dede, İhlas Finans’ta batırılan parasından kefen parası istemiş ve haykırışı manşetleri süslemişti: “Allah’tan kork Enver, ölüyorum!” İhlas Finans’ta parası batan 226.000 (iki yüz yirmi altı bin) kişinin hakkı dirilerin hakkı. Bu, hepimize ibret olsun: Demek ki, ölülerin hakkını yiyen, dirilerin de hakkını yiyor.

Seyyid Kutup gibi bir şehidi Tekfir edecek, Hasan el-Benna gibi bir İslam davetçisini dalaletle suçlayacak kadar şaşırmış bu akla, Allah’ın bir şamarı mıydı bütün bunlar.

“Onlar, peygamberlerden sonra seçilenler sınıfındandır.”

Bu söz, İhlas gurubunun yıllar önce piyasaya sürüp, tıpkı Felaket-i Ebediye gibi binlerce nüshasını bedava dağıttığı, yanlışı daha isminden başlayan Evliyalar (!) Ansiklopedisi isimli “İftiralar Ansiklopedisi”nin Enver Ören imzalı önsözünden. “İftiralar Ansiklopedisi” hakkında bir şeyler yazmaya kitabın önsözünden başlamak istedim, ama ilerlemek ne mümkün. Daha ilk sayfasında karşılaştığım şu yukarıdaki lakırdı üzerine değil bir, on yazı bile az gelir. Müslümanların akidesinde seçilmiş olan sadece peygamberlerdir. Seçilmişten kasıt, “Allah’ın seçmiş olduğu”dur. Peki, Allah’ın birini seçtiğini kim söyler? Yine Allah, değil mi? Bunun yolu da vahiydir. Eğer seçen Allah seçtiğini vahiy yoluyla bildirmemişse, birilerinin başka birileri için “seçilmiş” demesi, ne demektir? İşte böyle.

Ansiklopedi tam bir “iftiralar kitabı”. Yüzlerce arifi yücelteyim derken yapılan “sevimli iftiraların” yanında, onlarca İslam büyüğünü de en ağır ithamlarla suçlayan, hakaret eden, kafirlikle ve sapıklıkla  itham eden bir “muzır neşriyat”. Tam poşetlik bir iftiraname.

Buradan ilgililere açık çağrı: Bari Müslümanların camilerinden kaldırın bu “İftiralar Ansiklopedisi”ni de, cinayete ortak olmayın.

Yorum Yaz