Sessiz sedasız bir eser yükseliyor

Şairin dediği gibi “Ehl-i himmetin gayretine âferin” mi diyelim, yoksa “himmetu’r-ricâl takla’u’l-cibâl: yiğitlerin gayreti dağları duman eder” mi?

“Edemez!”, “abartıyorsun!”, “yok canım, o kadar da değil!” mi diyorsunuz? O zaman Maltepe’ye kadar zahmet edeceksiniz. Gelecek ve göreceksiniz Maltepe İmamet Hitabet ve İlmi Araştırmalar Vakfı’nın 8 dönümlük bir arazi üzerinde yükselen göğüs kabartıcı projesini. Görecek ve itiraf edeceksiniz gerçeği. Yiğitlerin gayretinin dağları nasıl toz duman ettiğini? Bazı insanların nasıl “vakıf insan” olduğunu? Vakıf insanlar olmasa, göğsümüzü kabartan birçok şaheserin yükselemeyeceğini?

Ben gittim ve gördüm. Gördüm ve iftihar ettim. 8000 metrekarelik, şimdi aransa bulunması neredeyse imkansız olan büyükçe bir arazi üzerinde sessiz sedasız bir ilim ve irfan kompleksi yükseliyor.

Kompleks 6 adet binadan oluşuyor. 200 kişilik bir anaokulu, 1000 kişi kapasiteli bir ilköğretim okulu, yine 1000 kişi kapasiteli bir Anadolu İmam Hatip Lisesi, l00 öğrenci kapasiteli bir pansiyon, çok amaçlı bir salon ve projenin ser tacı olan İlmi Araştırmalar Merkezi.

Benim en çok sevindiğim, İlmi Araştırmalar Merkezi’nin projede yer alması oldu. Gerisi şu veya bu biçimde yapılabilir. Fakat bu tür merkezler geleceğin alimlerinin yetişmesinde önemli bir rol üstlenebilir. Eğer ehlinin ve erbabının elinde olursa, İlmi Araştırmalar Merkezi, kendisine vesile olanların yüzünü ağartan, dünyada övünecekleri, ahirette sevinecekleri muhalled bir sadaka-i cariye olabilir.

Bir yerde eser varsa onun müessiri, sanat varsa onun sanatkarı, bina varsa onun banisi mutlaka vardır.

Maltepe’de sessiz sedasız yükselen bu şaheserin altına yüreğini koyan emektar kadronun başında da İsmail Hakkı Ertürk Beyefendi var. Kendisi de emekli bir eğitimci olan İsmail Hakkı Bey’de gördüğüm o aşk ve heyecan bendenizi mest etti. Yaşı bizden hayli ilerde olmasına rağmen, yüreği bizlerden gençti. Zaten ancak böyle “cennet yaşındaki bir yürekle” yüklenilir bu yükler.

Bu tür insanlara “hak vakfı” diyorum. Sahi, vakıf insan yoksa vakıf binalar ve araziler ne işe yarar? Görüyoruz koca koca yapıları. Viraneye dönmüş, toza toprağa bulanmış, kapısını açan, içini şenlendiren yok. Vahiy cemaati mescidin imarı olarak adlandırır. Tıpkı bunun gibi, vakıf yapıların imarı, vakıf insanlarladır. Eğer insan yoksa binaları ne kadar mamur olursa olsun, vakıflar harabedir.

Eğer İslam’ın “sadaka-i cariye” inancı olmasaydı, eminim ki İslam, “vakıf medeniyeti” olmazdı. Eğer bugün bir vakıf medeniyetinden söz edebiliyorsak, bunda sadaka-i câriye geleneğimiz başat rol oynar.

Sadaka-i cariye, “kesintisiz sadaka” demektir. Bu terkipteki “cariye” ile “cari hesap”ın ilk kelimesi aynı şeydir. Efendimizden gelen bir haberde üç kimsenin hesap defterinin kapanmayacağı müjdesini alıyoruz:

1. Geride bırakılan hayırlı ilim.

2. Geride bırakılan salih evlat.

3. Sadaka-i cariye.

İlim ve evlat belli. Sadaka-i cariye ise çok geniş bir kavram. Sadece eskilerin yaptığı gibi yol, köprü, çeşme, cami, han, hamam ile sınırlandırılamaz. Daha doğrusu sadaka-i cariyeyi gayr-ı menkul ile sınırlamak çok eksik bir hatalı bir yaklaşımdır.

Asıl sadaka-i cariye “hayırlı ilim” sahibi bir insanın yetişmesine katkıda bulunmaktır. İnsanın kendi evladı olmayabilir. Veya evladı olduğu halde, onlar “hayırlı ilim sahibi” olmayabilirler. İnsan başkalarının çocuklarından bir veya bir kaçını “hayırlı ilimle” donatıyor, buna katkıda bulunuyorsa, onun yaptığı da sadaka-i cariyedir. Yine insan çocuk sahibi olmayabilir veya çocuğu olduğu halde salih değil, fasık, facir ve hatta kafir bir evlat olabilir. Fakat başkalarının evladının salih olmasına katkıda bulunur, onun salahına vesile olursa, bu da canlı bir sadaka-i cariye olacaktır.

İnsanın amel defterine, bu üç unsur anılan hasletleriyle ayakta kaldığı sürece, gelir getirecektir. Bu, “kimse kimsenin yükünü yüklenmez” gibi Kur’ani ilkelerle asla çelişmez. Çünkü Efendimizin saydığı üç unsur, bir başkasının ameli değil, kişinin “yaşayan ameli”dir.

Evet, kesinlikle hiç kimse hiç kimsenin ne günahını yüklenebilir, ne de sevap transferi yapabilir. Bu boş bir beklentidir. Fakat amel defterini açık tutan yukarıdaki üç unsur, bir başkasının kendi sevabını transferi değil, ölenin kendinden geriye kalan “yaşana amel”dir.

Unutmayın, Maltepe’de sessiz sedasız bir eser yükseliyor. (İrtibat için: 0216 441 2399; e-posta: [email protected])

Yorum Yaz