Neden tertil eksenli bir Kur’an eğitimi

Daha önce bu köşede, tecvid eksenli Kur’an eğitiminden tertil eksenli Kur’an eğitimine geçme çağrısı yapmıştım.

Orada demiştim ki: “Allah bize Kur’an’ı üzerinde dura dura, sindire sindire, anlaya anlaya” okumak demeye gelen tertil’i emretti, biz ise tertil emrini tecvide indirgedik. Tecvidi de kaf çatlatmaya indirgedik. Yeniden ilahi emre dönelim”.

Bu çağırıya aldığım olumlu cevaplar beni ziyadesiyle umutlandırdı. O zaman yazmak isteyip de yazamadığım bazı hususlara, bu yazıda yer vermek istiyorum. Yazacaklarım, “Neden tertil eksenli bir Kur’an eğitimi?” sorusunun yarım kalmış cevabına “tetimme” kabilinden olacaktır.

Maşallah, Kur’an hafızlarımız çok. Allah sayılarını daha da çoğaltsın. Ama daha önce sorduğum soruyu tekrarlayayım: “Neden Kur’an hafızlarımız bu kadar çok da, Kur’an muhafızlarımız yok denecek kadar az?”

Hafızlar içinden, ezberindeki metnin neresinde hangi konu işlendiğine dair şöyle icmali bir bilgiye sahip olanların oranı yüzde kaçtır dersiniz? Ben bu oranın yüzdeye gelir miktarda olmadığına şahidim. Bizzat ülkemizdeki hafızların Kur’an’ın muhtevasına dair bilgilerinin vahameti konusundaki tecrübelerim, beni endişelendiriyor.

Peki ya, bizden istenen bu mu?

İşte bu soruya cevap vermemiz için biraz eskiye, hiç “eskimemesi gereken” geçmişe gitmemiz lazım.

İslam’ın ilk devirlerinde Kur’an-ı Kerim’i ezberlemek cidden nadirattandı. Konuyla ilgili kaynaklarımız, Hz. Peygamber vefat ettiğinde Kur’an’ın tamamını ezberleyenlerin sayısı konusunda farklı rakamlar verir. Ancak üzerinde ittifak edilenlerin sayısı sadece dörttür.

Bu durumu, Sahabe ve Tabiin gibi ilk nesillerle sınırlı bir olgu olarak görmemek lazım. İslam’ın yükseliş dönemlerindeki yüzyıllar boyunca hep böyle sürdü bu durum. İsterseniz bu konuda tarihi bir şahidi konuşturalım. Büyük Maliki imamı ve kadı Ebubekir İbnu’l-Arabi bakınız Kur’an’ı hıfzetmek konusunda ne hayret verici bilgiler veriyor:

“Öğrencilerden bir kısmı -bunlar çoğunluğu teşkil ederler- Kur’an-ı Kerimi ezberleme işini sona bırakırlar ve önce fıkıh, hadis ve Allah’ın dilediği diğer şeyleri öğrenirler. Çoğu kere talebe, Kur’an hafızı olmadan imam olur. Şahsen Kur’an-ı Kerim’i tamamen ezberleyen bir imam görmedim. Sadece iki kişi hariç, onu hıfzeden bir fakih de görmedim.” (Ahkamu’l-Kur’an)

Aslında bu tercihte anlaşılmayacak bir durum yoktur. Zira Kur’an’ın kendisi bu konudaki tavrımızı belirleyecek yol haritası vermektedir:

“Bu Kitab, ayetlerini derin derin düşünsünler, saf ve temiz akıl sahipleri ibret alsınlar diye indirdiğimiz mübarek bir vahiydir.” (38:29)

Kur’an İlimleri konusunda muhalled bir eser kaleme almış olan Süyuti şöyle der: “Sahabeden hiç kimse, Kur’an’dan 10 ayet ezberleyince, onların manalarını iyice anlamadan ve anladıklarını hayatında uygulamadan diğerlerine geçmemiştir.” (el-İtkan)

Bu yöntemi izleyerek Kur’an’ı ezberlemeye koyulan Hz. Ömer’in oğlu Abdullah, bu yolla Bakara suresini ezberlemek için 8 yılını vermiştir.

Yine Süyuti, el-İtkân’da, İbn Sirin’den naklen İbn Eşte’nin şu satırlarına yer verir: “Hz. Ebubekir Kur’an’ı cem etmeden vefat etmiştir. Hz. Ömer de aynı şekilde Kur’an’ı (kendinde) cem etmeden vefat etmiştir. Bazıları derler ki, bundan maksat “Kur’an’ın tamamını hıfzetmeden öldüler” demektir.”

 

Ahmed b. Hanbel Müsned’inde, sahabeden Enes b. Malik’in ağzından şöyle bir nakilde bulunur: “Birisi Bakara ve Ali İmran surelerini okur hale geldiği zaman, bizim gözümüze son derece büyük görünürdü”.

İbn Haldun, “…ashabın hepsi fetva verebilecek durumda değillerdi. Hepsinden dini meseleler de alınmazdı” diyerek, bunun sadece Kur’an’ın manasını kendi bütünlüğü içerisinde çok iyi bilenlere has olduğunu söyler.

“Akıl Kur’an’dır, Kur’an akıldır” diyen büyük alim ve arif Haris el-Muhasibi, Fehmu’l-Kur’an’da şöyle der:

“Aklı ile Kur’an’ı düşünmek, ancak gereğince amel etmekle olur. Allah’a yemin ederim ki bu, Kur’an’ın koyduğu sınırları yitirip metnini ezberlemekle olmaz. Bu sebepledir ki, “Ben Kur’an bir tek harfini zayi etmeden Kur’an’ı hatmediyorum” diyen biri, Kur’an onun ahlak ve davranışlarında görülmedikçe, Kur’an’ın tamamını zayi etmiş demektir.”

Yine el-Muhasibi şöyle der: “Allah Kur’an’ı kalbine koyar da sen onu anlamazsan, Allah sana buğzeder ve bilir ki sen O’na ve kelamına yeterince değer vermiyorsun.” “Eğer samimiyetle anlamayı istersen, sana ilahi yardım gelir. Zira “Allah müttakilerle beraberdir” (16:28) ayeti bunu doğrular. Allah’ın kitabını anlamak, sadece kalbi çalışmayana ağır gelir. Şu ayeti hiç mi işitmedin: “Eğer Allah onlarda iyi bir hal görseydi, mutlaka onların işitip anlamalarını sağlardı” (8:23) buyurmaktadır.”

 

Yorum Yaz