Yakışmıyor Sayın Çelik, yakışmıyor!

Gazeteci arkadaşlar nicedir “Milliyet eski Milliyet değil” diyorlardı da, nedenini anlamıyordum. Milliyet Gazetesi’nin neden küçüldüğünü şimdi anladım. Müflis tüccar, eski defterleri karıştırırmış.

Milliyet, artık muhabirlerini doğru seçmiyor. Eskiden gazeteler “muhbir” ile “muhabiri” ayırırdı. Birincisine kapıyı gösterir, ikincisine iş verirlerdi. Muhabirlik yerine “muhbirlik” yapmaya kalkanlar Milliyet’in omzuna basarak bir yerlere gelmeye çalışıyorsa, bu gazete yönetiminin zaafıdır. Umarım olaya bir de bu yönden bakarlar.

Muhabirliği muhbirlik olarak algılayan biri, Yaşar Değirmenci’yi Hilal TV’de vahiy programı yaptığı için kalemine doluyor. Bu muhabir daha önce de “abdeste” hurafe diye hakaret eden muhabirin aynısı. Abdest haberi bence bir muhabiri işten attırmaya yeterdi. Zira abdestin sağlığa yararı abdestten değil “derinin suyla temasından” kaynaklanıyor. Bunu anlamamak için insanın dine karşı önyargılı olması şart. Anlaşılıyor ki, muhabirin bozulduğu şey “abdest”. Buraya bir mim koyun.

Sanırım bazı çok özel “Ateist Alevi” haberlerinde de aynı imzayı görüyoruz. Mesela çocuğuna din dersi verilmesini istemeyen alevi baba haberi bunlardan biri. Buraya da ikinci mimi koyun.

İki mimli bu muhabirin taktığı şey Yaşar Bey’in program yapması değil, “vahiy” programı yapması. Muhabirin İslam’a taktığı buradan anlaşılıyor. Daha önce “abdeste” taktığı gibi şimdi de “vahye” takmış. Abdest haberini nasıl çarpıtmışsa, bu haberi de öyle çarpıtmış.

Bir kere işin örtülü ihbar anlamına gelen bir yanı var ki bu çok çirkin bir durum. Muhabir birilerini ihbar ederek ve silah gibi kullandığı gazete sütunlarından birilerini jurnalleyerek daha ne kadar “muhbirlik” yapacak? Mesleğe muhbirlikle başlayan, kariyerini daha baştan kirletir.

İkincisi, Yaşar Değirmenci’nin vahiy programı yapmasının haber değeri nedir? Bu suç değil. Programın içeriğinde bir sorun varsa, RTÜK diye bir kurum var, o bakıyor bu işlere, gazeteler ve muhabirler değil.

Yaşar Bey’in devlet memuru olması da suç unsuru taşımıyor bence. Zira 657 sayılı Devlet memurları Yasası’nın 125. maddesi, yetkilendirilmediği halde demeç vermeyi, basın toplantısı yapmayı yasaklıyor. Bugün Türkiye’de kanal sayısı 150’ye yaklaştı. Bu kanallarda gördüğümüz yüzler arasında memurlar da var. Günümüz Türkiye’sinde memurlar sendikalı artık. Hepsi de memur olan sendika yetkilileri çatır çatır demeçler veriyor, medyada boy gösteriyor, bal gibi siyaset yapıyor, hızını alamayıp başbakana posta bile koyuyor.

Kaldı ki Hilal TV bir siyaset kanalı değil, eğitim ve kültür kanalı. Yaşar Bey’de eğitimci. Yaptığı program da “Vahyin Penceresinden” isimli Kur’an merkezli bir eğitim programı. Ne var bunda gocunacak? Kötülük bunun neresinde? Millete hiçbir zararı yok, Milliyet’e ne zararı var? Sorun İslam ve Kur’an’a muhalefetse, o zaman iş başka. Milliyet’in ve muhabirinin Kur’an’a karşı bir düşmanlığı varsa, onu bilelim.

Belli ki, haberin yapılış biçiminden Yaşar Değirmenci üzerinden Milli Eğitim Bakanı hedef alınmış. Alınmış alınmasına da, bir çürük ipliğe hülya dizilmiş. Sinekten yağ çıkar mı? Bundan bir şey çıkmaz, ama basınımızın kötü alışkanlıklarından biri bu, muhbirlik yapan muhabirlerin ideolojik takıntılarına çanak tutuyorlar.

Sayın Güngör Mengi’de tutmuş yazısında buna değinmiş. Fırsatçılık yapmış yani. Haber üzerinden Bakan Çelik’i aklınca köşeye sıkıştırmaya çalışmış. Tecrübeli gazeteci, bence ayıp etmiş. Haberin muhatabıyla konuşmamış, araştırmamış, sorup soruşturmamış, aslı-faslı nedir dememiş. Ayıp, yazık, günah… Yılların gazetecisine yakışır mı bu?

Tamam, Milliyet’i anladık, Mengi’yi de anladık. Ama Sayın Bakan’a ne oluyor da bir muhabir kafasına esip bir haber yaptı diye hemen müfettişleri harekete geçiriyor? Bu muhabir, daha önce Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayınladığı bir kitaptaki abdestle ilgili bilgiyi yalan yanlış diline dolayan muhabir değil mi? Bakan Çelik bu muhabirin çarpıtması hakkında bizzat demeç vermedi mi? Anayasal zorunluluk olan din dersine karşı çıkan bir Alevi (!) vatandaşı haber yapan da aynı muhabir değil mi?

Kaldı ki, Sayın Bakan’ın Milli Eğitim Şurasında yaşananlar karşısında gösterdiği engin hoşgörüyü unutmadık. Hatta “Bu kadarı da fazla” dedik. Kendisine karşı bağırıp çağıranlar, çanta fırlatanlar, haddini aşan sözler sarf edenler? Bildiğimiz kadarıyla onların tümü de Bakan Çelik’in o derin hoşgörüsüne mazhar oldular. İş Yaşar Değirmenci’ye gelince, soruşturma konusundaki bu acul tavrı nereye koymalı? Bir bakanı yönlendirmek bu kadar kolay mı? Ne zamandan beri bakanları gazete sütunları yönlendirmeye başladı? Böylesi caizse, Bakan yerini muhabire versin de, Bakanlığı o yönetsin bari.

Yakışmıyor Sayın Çelik, inanın yakışmıyor.

Yorum Yaz