Kartel fobisi

Karteli görünce elleri ayaklarına dolaşıyor. Ama neden?

Akıllı uslu, yetişkin ve mümeyyiz insanlar bunlar. Kim gibi? Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik gibi, Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu gibi, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin ve Vakıflar Genel Müdürü Sayın Yusuf Beyazıt gibi.

Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Kartelin ufaklığı Milliyet’te İslam karşıtı haberleriyle ünlenen bir muhbir/muhabirin tek sütunluk haberi üzerine Yaşar Değirmenci’nin başına müfettişlerini dikiverdi.

Ortada bir suç mu var? Hayır. Ortada çiğnenmiş bir yasak mı var? Hayır. Ortada bir şikâyet mi var? Hayır. Peki, ne var? Sadece kartelin ufaklığında “vahiy” deyince hoplayan bir muhbirin haberi var.

İyi de be arkadaş, kartelin bir haberiyle hazır ola geçmenin izahı nedir? Bu korku niye? Kartel de kim oluyor? Bir bakanı bir haberle etkileyebiliyorsa, bunların muhabirlerini, haberlerini, köşelerini tetikçi olarak kullanmaları, bizzat onun mağduru olan hükümet tarafından özendiriliyor demektir. Bu karteli suça teşviktir. Bu ahlaksızlığı ödüllendirmektir.

Zaten bir sütunla Bakanı hazır ola geçirdiklerini öğrendiklerinde “Yayınımız Ses Getirdi” diye sevindirik olmalarının nedeni de bu. Bundan sonra bu güruhu gel de durdur! Peki, bir sütunla hazır ola geçirdikleri bakana “Aferin” mi diyorlar? Bunu yapan makam sahibi onlara yaranmış oluyor mu? Bunu yapmakla gözlerine girmiş mi oluyor?

Olmuyor. Bunu yapan “Aferin” almıyor. Gözlerine girmiyor. Tersine bunu yapanların şehvetini artırıyor. Ocak batıranlara gün doğuyor. Saldıracak yeni masumlar bulmak için daha bir cesaret kazanıyorlar. Bunun günahı onları ödüllendirenlere yeter de artar.

Sayın Çelik’in düştüğü duruma, Diyanet İşleri Başkanı’nın da düştüğünü görmek üzüyor adamı. Olay şu: İstanbul İl Müftü Yardımcısı “yemeğin sağ elle yenilmesi konusundaki temel kabul hadislere dayanır” demiş.

Sayın Bardakoğlu, Hz. Peygamber’in “Kül biyeminik” (Sağ elinle ye) emrini bilmiyor mu da, kalkıp kartelin kuru sıkısıyla hazır ola geçip kendi elemanını kartel karşısında savunmasız bırakıyor? Hürriyet yememiş içmemiş Bardakoğlu’ndan şu demeci koparmış: “Öyle bir konu gündemimizde değil. İstanbul’dakiler masa başında iş yapmak istiyorlar da ondan. Türkiye’nin din ve diyanet konusunda birincil önemli meseleleriyle meşgulüz”.

Hürriyet bu demeçle pek sevindirik olmuş, öksüz sevindiren Bardakoğlu da sevaba girmiştir. Müftü yardımcısının durumu mu? Yıkayıcıya hak olsun da, ölü kabir kabir sürünsün, ne kıymeti var, değil mi ama?

Elbet Bardakoğlu’nun anlıyorum. O, “Biz nelerle uğraşıyoruz, müftü yardımcımız nelerle uğraşıyor?” diye düşünmüştür. Çok güzel işler yaptıklarını hep beraber izliyoruz. Fakat bu yaklaşım ilkeli bir yaklaşım değil. Pragmatik bir yaklaşım. Bu bir siyasetçiye gider belki, ama o makama gitmez. Başkanın, özellikle dini bir meselede “Saldırtmayın şunları üzerimize” yollu idare-i maslahatçı bir tavra bürünmesi doğru değil.

En azından saldıranlara şunu diyebilir: “Herkes işini yapsın? Biz sizin nasıl haber yazacağınıza karışıyor muyuz ki, siz bizim bir şeyin dindeki yeri konusundaki açıklamalarımıza karışıyorsunuz? Hz. Peygamber’in bu konuda hadisi vardır. Müslümanların yemek kültürünü bu hadis şekillendirmiştir. Siz uygulamak istemiyorsanız elinize yapışan yok; isteyen istediği eliyle yesin!”

Çok mu zor? İmkânsız mı? Bir cahil muhabirin ağzına bal çalıp İslam karşıtlığı şehvetini artıran demeçler vermekten daha mı zor?

Bu yakınlarda yaşadığımız üçüncü ibretlik olayın kahramanı Vakıflardan sorumlu Devlet Bakın Sayın Şahin ve Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt. 12 Eylül ihtilalinin Danışma Meclisi’nden yükselen tek yiğit sesin sahibi olan Mehmet Pomak’ın kurduğu İLKAV’a kapatma davası açtırmış Sayın Şahin ve Beyazıt.

İLKAV’ın suçu YÖK ve Cumhurbaşkanı’nın tasarruflarını eleştirmek. Hayır, hayır, asıl suç bu değil; İLKAV’ın asıl suçu kartelin diline dolanmak. Andıç mağduru M. A. Birand haber bülteninde vakfı diline dolamış. Ve bu kocaman Bakan ve Genel Müdür tarafından, bu haber ihbar kabul edilip kartelin arzusu emir telakki edilmiş.

Serdar Arseven’in Sayın Beyazıt’la yaptığı söyleşiyi dünkü Vakit’te okudunuz mu? Okumadınızsa bulup buluşturup okuyun. Okuyun da görün kendisi vakıfların içerisinden gelen, camianın tanıdığı Sayın Beyazıt’ın beş paragrafta beş çelişkiye nasıl düştüğünü? Nesin Vakfı’nda tecavüz iddiası var, “soruşturma sürüyor”. Patronlar kulübünün himayesine mazhar misyonerlik de dahil karanlık işler peşindeki TESEV hakkında “soruşturma sürüyor”, fakat iş İLKAV’a gelince “kapatma davası”.

Bunun neresini tevil edeceksin? Nasıl tevil edeceksin? Bu duruma bir ad koymalı. Mesela “kartel fobisi” olur mu? Malum, fobi “yersiz kronik korku” demektir. “Korku hastalığı” da diyorlar buna. İşin en kötü yanı ne, biliyor musunuz: Bu korku, saldırganları ödüllendirmek ve yüreklendirmek anlamına geliyor.

 

Yorum Yaz