Klasik Arapça öğrenim metodunun problemi ne? (2)

Soru şuydu: Peki, sarf ve nahiv, ikiz kardeşleri olan fesahat ve belagatten nasıl ayrıldı?

Bittabi önce bir ve beraber idi. Buna, Arap gramerinin babası ve dil dâhisi Sibeveyh’in el-Kitab’ını misal vermiştik. Bu ayrımın başımıza ne çoraplar ördüğünü bilmeyen bazı çağdaş nahivciler hâlâ Sibeveyh’i “nahivci”, el-Kitab’ı “nahiv kitabı” gibi takdim ederler. Oysaki o, eserinde “lafızlar ve manaları”, “sözün güzeli ve çirkini” ve “mecaz” bahislerine derinlemesine dalmış bir dil allamesi.

Sibeveyh, Basra okuluna mensuptu. Ünlü kitabı Basralı hocası ve ilk Arap lugatı sahibi büyük dil arkeologu Halil b. Ahmed’in ders notlarından oluşur. Bu okulun çeşmesinden sulanan Ahfeş, Ebu Ubeyde Ma’ber b. El-Müsenna, Müberred, Sa’leb, Zeccac gibi altın isimlerin hepsi de nahiv-belagat/lafız-mana birliğini korudular.

Basra okulunun karşısında Kûfe Okulu yer aldı. Bu okulun babası Kisâî ve onun öğrencisi Ferra da Kufe okulunun en ünlü isimlerinden idi. Onlar da lafızla manayı, nahivle belağati ayırmadı.

Bağdat kurulduktan sonra Basra ve Kufe okullarının ilim çayları, Bağdat’a doğru aktı ve orada ırmak oldu. Bu ırmağa “Basra okulu” demek yerine “Ebu Ali Farisi Okulu” dense yeridir. Zeccac’ın talebesi olan Farisi, İbn Cinni’nin de hocası idi. Zemahşeri’nin de bir halkasını oluşturduğu ilim zinciri Ebu Ali Farisi’ye kadar uzanır. Bu yüzden Keşşaf’ın kaynağında bazıları Zeccac’ın tefsirini görürler.

Bu iki okulun biri dilin uydaşım eseri, diğeri sabit olduğunu savunuyordu. İki okulu birleştiren Ebu Ali Farisi, dili yepyeni bir kurallar dizgesi üzerine oturttu. Bu kuralların tümünün temelinde şu ilke yatıyordu: Nahv ile belagatin ayrılmazlığı.

İşte semasında tek yıldız diyebileceğimiz Delailu’l-İ’câz ve Esraru’l-Belağa gibi iki muhalled eserin yazarı Cürcani, bu ölümsüz eserleri bu çizginin bir mümessili olarak verdi. Bu eserlerde Cürcani’nin amacı “Nahivle belagati etle tırnak gibi kaynatmak” idi.

Dr. Abdülaziz Atîk, Fî Tarihi’l-Belâğati’l-Arabiyye adlı eserinde şöyle diyor: “Zemahşeri Keşşaf’ını Abdülkahir Cürcani’nin belağata ilişkin görüşleri çerçevesinde oluşturdu”. Keşşaf’ın kendinden sonraki hemen tüm tefsirleri ve özellikle de Beydavi ve Ebussuud tefsirini etkilediğini hatırlamanın tam sırası.

Cürcani, belagatte tutturduğu başarıya, kanaatimce, nahvin sadeliği ilkesinden yola çıkarak ulaşmıştı. Ona göre Arap dilinde kelam sadece şu üç şey üzerine kurulur: Failiyye-mef’uliyye-idafiyye. Dolayısıyla: fail merfu, mef’ul mansub, muzafun ilayh mecrurdur. Gerisi bu üçüne hamledilir, asıl değildir. Merfuda da aslolan isim cümlesidir, gerisi ferdir.” (el-Cumel).

Nahiv-belagat birliği süreci Sekkaki ile zirvesine çıkmıştı ki, birden bir kopuş oldu. Nahivle belagatin birbirinden kopuş tarihinde dikkatimizi ilk çeken isim et-Telhis ve onun şerhi mesabesindeki el-Îdâh adlı eseri Osmanlı Medreseleri’nin olmazsa olmazı olan Hatib Kazvini (ö. 739/1338). Meani ilmi için alternatif bir tanım getiren Kazvini, belagatı “kodifiye” ederek bir kurallar manzumesine dönüştürdü. Sonuçta etle tırnağın, teori ile pratiğin arası ayrıldı.

 

Yorum Yaz