Siyaset ve ehliyet

Siyaset üç şey için yapılır: 1. Komisyon için, 2. Vizyon için, 3. Misyon için.

“Dün dündür” eyyamcılığıyla misyonsuz siyaset yapanlar, genellikle siyaseti komisyon için yaparlar. “Yap siyasetini, al avantanı!” cinsinden. Bu millet “verdimse ben verdim” diyen o türü çok iyi tanır. Siyaseti komisyon için yapanın hiçbir misyonu yoktur. Hiçbir sabitesi yoktur. Önderi Makyavelli’dir. Tek ilkesi vardır: Çıkar.

İkincisi vizyon için yapar. Siyaseti vizyon için yapanlar, onun “havasına” tav olurlar. Görenler önünde düğme iliklesinler, “vekilim” desinler, “başkanım” desinler, “efendim” desinler, “bakanım” desinler de, canını alsınlar. Her şey gösterişe ayarlıdır. Oturdukları koltuğa değer katmazlar. Aksine tüm değerleri o koltuktan aldıklarıdır. Çünkü kendi başlarına her hangi bir değerleri yoktur. Bazen öylesine değer yoksunu olurlar ki, sırf bir vitrine dönüşürler. Böylesi durumlarda, karşınızda “adam” değil, gıcır gıcır bir takım “laci” görürsünüz. Kur’an “giydirilmiş kalas” diyor ya, işte öyle?

Siyaseti komisyon için yapanlar siyasetin “sineği” iseler, siyaseti vizyon için yapanlar da siyasetin “eşekarısı”dırlar. Aksesuarları iyidir. Balarısından daha parlaktır renkleri. Adları arıdır en azından, ama bal yaptıklarını gören olmamıştır. Yapsalar yapsalar sadece petek yaparlar, onun da içi boş olur.

Üçüncüsüne gelince… Bunlar siyaseti misyon için yaparlar. Ne komisyona, ne de vizyona tav olurlar. Misyonları bittiğinde siyasette onları kimse tutamaz. Onlar bal tutsalar bile, parmaklarını her ihtimale karşı yalamak yerine yıkamayı tercih ederler. Elleri kirli, akılları kirli, duyguları kirli, inançları kirli değildir. Siyasetin katma değeridirler.

İyi de, bir şeyi misyon için yapmak, ancak belli bir “iddia”, bir “dava”, bir “ideal” sahibi olmakla mümkündür. İdeali olmayanın misyonu mu olurmuş? İddia sahibi olmayanın misyonu ne ola ki? Misyonu olmayanınsa çek kuyruğundan.

Bir Müslüman için, siyaset de bir “amel”dir. Ameller üç nitelikte olabilir: Salih, fasık ve fasit. Bir Müslüman yaptığı siyasetin “salih amel” olmasını hedefler. Salih amel olan siyaset, tevhid, adalet ve özgürlük üzre meşru, iyi, doğru, dürüst, yararlı; fiyata değil değere ayarlı siyasettir. Gerisi fasık ve facir siyaset olur ki, bir mümin ondan şeytandan kaçar gibi kaçar.

İktidar güç ve paranın temerküz ettiği alan olan siyasete balarılarından çok sinekler üşüşür. Siyasetin sinekleri sınırsız ve sorumsuzdurlar. Oysa her şey gibi, siyasetin kalitesi de onu yapan insanların kalitesidir. Bu durumda karar vericilere düşen, “bizden olsun da çamurdan olsun” veya “kadın/erkek olsun da çamurdan olsun” demek yerine, siyasetin kapılarını emanete ihanet etmeyecek liyakat ve ehliyet sahibi insanlara açmaktır.

Bir siyasetin “salih” vasfını alması için liyakat ve ehliyet şarttır. “Allah emanetleri ehline vermenizi emreder” (4:58). Bunun anlamı şudur: Milletin iradesi mukaddes bir emanettir. Bu iradeye ihanet eden siyasetçi iflah olmaz. Şu Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde milletin emanetine ihanet edenler de iflah olmayacaklardır.

Millet bu emaneti liyakat ve ehliyet sahiplerine vermezse sonuçlarına katlanır. Malum, Hz. Nebi “Nasılsanız öyle idare olunursunuz” buyurur. Ancak millet seçeceklerini doğrudan seçmemekte, parti yönetimlerinin seçtiklerini seçmektedir. O halde siyasetçi seçme makamındaki parti yöneticileri burada baş sorumludurlar.

Bu noktada can alıcı soru şudur: “Emaneti ehline verin?” ilahi emrinin muhatabı kimdir? Bu soruya birçoğumuz peşin fikirle şu cevabı veririz: “Emaneti tevdi eden kimseler”. Yani seçme makamında olanlar.

Fakat bu cevap eksiktir. Bu ayetin muhatabı, bir değil üçtür. Birincisi doğrudan, diğer ikisi dolaylı muhataplardır. Bunların üçünü de sıralayalım:

  1. Seçme, tayin etme ve talim verme makamında olan muhataplar.
  2. Ehliyet ve liyakat sahibi olmadığı halde seçilmek için çırpınanlar.
  3. Ehliyet ve liyakat sahibi olduğu halde görev ve sorumluluk almaktan kaçanlar.

Emaneti ehline vermeyenler üç kez zulüm işlemiş olurlar: 1. Emanetin kendisine. 2. Emaneti verdikleri ehliyetsiz ve liyakatsiz kişiye. 3. Emaneti esirgedikleri ehliyet ve liyakat sahibine.

Millet iradesi, mukaddes bir emanettir; o emanete sadakat, siyasetin şerefidir.

 

Yorum Yaz