Kurban: Bir varlık hiyerarşisi talimi (2)

Kur’an’da insana musahhar kılındığı buyurulan unsurlara tek tek bakar mısınız: Yıldızlar, güneş, ay, okyanuslar, nehirler, gece, gündüz ve hayvanlar.

Bunların bir kısmı insanoğlunun kendisini aciz hissettiği varlıklar. Bu acziyet giderek korkuya, korku tazime, tazim takdise, takdis tapınmaya dönüşmüştür.

Güneşe, aya, yıldızlara, denize, ırmağa tanrılık yakıştırıp tapınan kadim kavimleri hatırlayalım. Mesela eski mısırlıların “güneş tanrısı”, Sümerlerin “ay tanrıçası”, Urluların yıldızlara tapınmaları, Mısırlıların Nil’e kutsallık yüklemeleri. Bu icat edilmiş sahte kutsallıklar cinayete dönüşüyor, her sene bakire bir kızı Nil’e kurban ediyorlardı. Mesela musahhar kılındığı buyurulan gece de öyle. Cahiliyye insanı geceyi bir tür “Şer ilahı” gibi tasavvur etmeye başlamıştı. Kur’an’da geceye yemin, edilmesi onun da Allah’ın buyruğu altında olduğunu ifadeden başka bir şey değildir.

Musahhar kılındığı buyurulan unsurlardan yabani hayvanları temsilen kuşlar ve evcilleri temsilen de kurbanlık hayvanlar, insanın minnet duygusuyla başlayan süreç sonunda tanrılığa terfi ediyorlardı. Tüm animist ve pagan toplumlarda totemlerin ve kültlerin birçoğunun vahşi veya evcil hayvanlar olduğunu hatırlayalım.

Nuh suresinin 21-23. ayetlerinde anılan beş puttan yeşus’un “arslan”, ye’uk’un “at”, nesr’in “kartal” figürleri olduğunu Kelbi’nin Kitabu’l-Asnam’ından öğreniyoruz. Bunlar Beni Gatif’in, Hemedan’ın ve Himyerlilerin putlarıydı.

Peki ya Kureyş, Ya bölgenin en vazgeçilmez hayvanı olan deve, onu neden put olarak göremiyoruz?

Bu sorunun cevabı için Maide suresinin 103. ayetini okumamız gerekecek:

“Ne bahîra ve sâibe, ne de vasîle ve hâm Allah’ın emri değildir. Fakat hakikati inkarda direnenler Allah’a iftira ediyorlar. Zira onların çoğu kafalarını kullanmıyorlar.”

Cahiliyye insanı, üst üste beş kez doğuran deveye Bahira, adak deveye Saibe, dişi ve erkek birden doğuran koyuna Vasile, dölünden on batın yavru elde edilen erkek deveye Hâm adını verirler, bunlara bir işaret koyup salıverirlerdi. Binmezler, yemezler, sütünü içmezlerdi. Bir tür minnet duygusuyla yapılan bu uygulama, sahte bir kutsallık icadıydı. Bu sahte kutsallık ve dindarlık gösterisi ekmeğin sahibine şükredeceği yerde ekmeğe şükreden şaşkınlıktan başka bir şey değildi. Bu hayvana da eziyet idi. Çünkü o deve artık “Allah’ın devesi” oluyor, ona ne yem ne de su veriyorlardı.

Aslında Semud kavminin helak kıssasında merkezi bir yer işgal eden “deve”, bu kavmi helake götüren sürecin temelinde varlık hiyerarşisini ihlalin yattığını gösteriyordu. Bu deve için Kur’an’da “ Allah’ın devesi” tabiri kullanılır. Aslında bu “Allah’ın beyti”, “Allah’ın arzı” ibareleriyle aynıdır. Yani “kamu malı”nı ifade eder. Onlar, muhtemelen önce varlık hiyerarşisini bozan sahte bir kutsallık icat etmişler, “kutsal” ilan ettikleri Allah’ın devesine Allah’ın suyunu çok görmüşler, bu tasavvur onları helake sürüklemişti.

Varlık hiyerarşisini bozmanın en tipik örneği eski Mısır’dır.

Eski Mısır’da Apis kültü, Mısır dininde merkezi bir yer işgal eder. Apis öküzü toprağı sürdüğü için kutsaldır. Onun alt kategorisi olan İnek (Hotor) ise onun astı olan bir tanrıdır. Varlık hiyerarşisini bozma sonucunda koca bir ülkeyi öküzler ve inekler yönetmeye başlar. Şöyle ki, Apis rahiplerinin tek bir görevi vardır: Apis mabedlerinde bulunan kutsal öküz ve inekleri gözlemleyerek, onların hareketlerini, kuyruk sallamalarını, kulak bükmelerini, mölemelerini tefsire tabi tutmaktır.

Bu şekilde koca ülke öküzlerin ve ineklerin kuyruk ve kulak hareketleriyle savaşa giriyor veya girmiyor, insanların suçlu olup olmadığı belirleniyor, o yılın kurak gidip gitmeyeceği tahmininde bir numaralı rolü öküzler ve inekler oynuyordu.

Hz. Musa’nın vahiy almak için İsrailoğulları’nı kendi başlarına bırakmasından istifadeyle Samiri’nin altın takılardan imal ettiği buzağı da Mısırlıların hotor tanrısının bir astıdır. Varlık hiyerarşisini bozma sürecinin sonunda nereye varıp dayandığının en tipik örneğidir bu. Meriç’in çarpıcı ifadesiyle: Irzına geçen zorbaya aşık olan aptal kız rolünü oynamak. Yani, düşmanına âşık olmak ve onun tanrısına tapınmak. Öyle bir aşağılık duygusu ki bu, onun taptığı öküze, hatta ineğe kendisini layık görmeyip, ineğin yavrusuyla (buzağı) yetinmek. Bu, soğanı sarımsağı özgürlük ve adalete tercih eden bir Şaşkınlıktır: “İnin Mısır’a, istediğiniz orada sizi bekliyor”.

Kurbanın hikmeti bütün bu izahlardan sonra Şöyle özetlenebilir: Kurban ibadeti, insanoğluna varlık hiyerarşisinin önemini anlatan “sembolik” değil ama “sembol” bir ibadettir.

Kurban, bu manasıyla yalnızca kulun Allah’a yaklaşmasını değil, hem kendi öz varlığına, hem de kendini çevreleyen varlıkları yaklaşmasıdır.

Kurban, zımnen “Allah’ım senin varlık için koyduğun hiyerarşiyi bozmayacağım “ sözüdür. Kurbana “hayvanlara sevgi ve şefkat gerekçesiyle karşı çıkmak, sevgi ve şefkati zehirlemektir. Şefkat zehirlenince adalet değil zulüm ortaya çıkar.

Bayramınız mübarek olsun, bayram sizi mübarek etsin.

Yorum Yaz