Hafıza mı, ölüm mü?

Âlim’in ölümü, âlemin ölümüdür. Ahmed Yasin Ezher mezunu bir âlimdi.

Adının başındaki “şeyh” Arap örfünde bunu ifade eder. Bizdeki karşılığı “üstat”, “hoca”dır.

Her alim aynı zamanda lider olmaz. Liderlik ayrı bir yetenek ve kapasite gerektirir. O liderlik kapasitesi olan alimlerdendi. İşgal altındaki vatanını ve halkını işgalden kurtarmak için öne geçti.

Zaten İslam geleneğinde âlimler toplumlarının doğal önderleridir. O da doğal önder olarak ortaya çıktı. Bizde bu gelenek tüm İslami gelenekler gibi yok edildiği için, bu durum anlaşılamadı. O sıradan bir örgüt lideri gibi algılandı. İslami gelenek hakkında zerrece bilgi sahibi olmayan malum medyanın acar muhabirleri, Hamas’ı el-Fetih’le, Ahmed Yasin’i Arafat’la karıştırıyor olmalılar.

Onun için, Ahmet Yasin’in ardından, örgüt içi “liderlik yarışından” ve “kavgadan” bahseden cühelanın türrehatı kendilerini komik duruma düşürür.

Aslında İslam topraklarındaki örgütlü yapıların çözümlemesinde ikili bir tasnif şart. 1) Yukarıdan aşağıya örgütlenen hiyerarşik yapılar, 2) Aşağıdan yukarıya örgütlenen doğal yapılar.

İslam topraklarında yukarıdan aşağıya örgütlenen hiyerarşik yapılar genellikle seküler, dıştan destekli ve çoğunlukla da başarısız yapılardır. Tepeden inmecidirler, katıdırlar. İddiaları ne olursa olsun “seküler” bir akılla örgütlenmişlerdir. Bunun İslam coğrafyasındaki en tipik örnekleri Filistin’deki el-Fetih, Lübnan’daki Emel, İran’daki Mücahidin-i Halk’tır.

Hamas el-Fetih’i, Hizbullah da Emel’i eritmiştir. Ahmed Yasin Yasir Arafat’ı, Fadlallah da zamanında Berri’yi gölgede bırakmıştı. Bunun nedeni ikincilerin halkın doğal desteğiyle gelişen, tabandan yukarıya doğru bir seyir takip eden, halkın sevip saydığı alimlerin etrafında başlamış olmasından kaynaklanır.

Madem “anlamak” için yola çıktık, sadece Hamas ve Ahmed Yasin’in şahsında İslam’ı, İslami gelenekleri anlamak üzerinde durmayalım. Aynı zamanda, vücudunun yarısı felçli, gözleri görmeyen yaşlı bir alimi namazdan çıkarken havadan füzeyle vuran “Yahudi aklını”, bu aklın hayatı nasıl okuduğunu da anlamaya çalışalım.

Hemen belirelim ki Şeyh Ahmed Yasin türü alim liderler öldürülmekle etkilerini yitirmezler. Bunun örneği İzzeddin el-Kassam ve Emin el-Hüseyni’dir. İsrail’in yaptığı sadece Bakanlar Kurulu kararıyla icra edilen resmi bir terör değildir. Aynı zamanda, “Yahudice düşünme”nin tipik bir örneğidir.

Kur’an, hayata ve ölüme Yahudice bakışı ele alırken “bin yıl yaşamak için can atar” ifadesini kullanır. Bir Müslüman için öte dünya hayatı nasıl belirleyici bir öğe ise, bir Yahudice bir akıl için de bu dünya hayatı öylesine belirleyici bir öğedir.

Bazıları “bin yıl yaşamayı kim istemez ki” diyecekse, o İslam’ı ve gerçek Müslüman’ı tanımıyor demektir. Aliya İzzzetbegoviç kendisiyle yapılan son söyleşilerden birinde “Ahireti özledim, artık Rabbim’e yürümek istiyorum” gibi bir şeyler diyordu. Onu ancak bir Müslüman anlar. Yahudileşmiş bir gözle hayata bakan bunu nasıl anlasın?

Şaron ve hempalarının anlamadığı, anlamak istemediği, belki isteseler bile asla anlayamayacakları işte bu!

Sadece Şaron mu? Utanmadan bütün bir Filistin halkını “terörist” göstermeye bayılan, Şeyh Ahmed Yasin’in şehadeti üzerine bir yerlerine kına yakacak derecede şıngır-mıngır olan bizdeki malum medya mensupları da anlayamazlar.

Açık konuşalım: Müslüman öldürmek çözüm değildir. Bunun adını “terörle savaş” koymak inandırıcı değildir. Müslümanlar “şehit verdik” demezler “şehit kazandık” derler. Kitapları Kur’an, Peygamberleri Muhammed (sav) onlara böyle öğretmiştir. Ahirete iman ederler. İmanlarına hayatlarını, canlarını, kanlarını şahit kılmanın “şehadet” olduğuna iman ederler. Bunlara iman ettikleri sürece ölüm onlar için korkulacak bir durum olmaktan çıkar.

Ama ne olur? Her öldürülen, bir buçuk milyarlık Müslüman ailesinin hafızasına kazınır. Şimdilik bir şey yapamazlar. Dişleri tırnakları sökülmüş bir aslandırlar. Fakat anası dişsiz tırnaksız da olsa, aslan aslan doğurur ve her doğan dişli tırnaklı doğar. BOP projeleriyle ne zamana kadar sökeceksiniz ki? Tut ki bin yıl. O dediğin nedir ki? Kerpetenleriniz aşınır, kerpetencileriniz yorulur. Bir gün bu deniz de biter.

Ve gün gelir, hafıza durdurmaz eder. Hafıza nükleer reaktördür. Her zulüm ve ölüm o reaktörün enerjisini artırır. Eşyanın tabiatı icabı volkan gibi patlar. O zaman kimse durduramaz onları. Dışarıdan gazel okuyanlar, içeriden gazel okuyanlar, hiç kimse. Ölüme dayanılır. Fakat hafızaya dayanılmaz. Tıpkı Çobanoğlu’nun sevdiğim iki dizesinde söylediği gibi:

Ayna ayna de bana, söyle bana dolunay

Hafıza mı ölüm mü, hangisi daha kolay?

 

Yorum Yaz