Zaman gazetesine sitem

On binlerin çığlığı, bir Formula’cının egzoz sesi etmedi. Pazar günü Ankara Sıhhiye Meydanı’ndaki “beyaz buluşma”yı malum medya görmedi. Sütlerinin iktizasıdır, görmezler. Yakışır da haspama!

Vakit, Yeni Şafak, Tercüman (Ilıcakların), Milli Gazete birinci sayfadan, hatta manşetten gördü. Olması gereken de buydu.

Zaman gazetesini, özellikle merak ettim.

Nedenini anlatayım: Bu köşede, Hocaefendi aleyhine karanlık odakların parmağı olduğunu düşündüğüm “CD”li kara kampanyanın çirkinliği hakkında bir yazı yazdım. “Cemaat” bu yazıyı okudu, okuttu. İnternet ortamında el altından dağıttı. Bazı yerlerde, yazının fotokopilerinin dağıtıldığı haberi geldi.

Kimi okurlardan şu tür mesajlar da aldım: “Yerden göğe haklısın. Yapılan iş çirkin. Fakat bu kardeşlerimiz, sadece kendi başlarına iş geldiği zaman tepki veriyorlar. İman kardeşlerinin başına iş gelince, hele de hassas zaman ve mekanlardaysa tavana bakıp ıslık çalıyorlar.”

İşte beni, “Acaba Zaman gazetesi ‘beyaz buluşmayı’ ne kadar gördü?” merakına iten saik bu. Gönül, Zaman’ın malum basının safında görülmesine razı olmaz. Ama asıl mesele, Zaman’ın kendini kimlerin safına layık gördüğü.

Birinci sayfaya baktım. İlk taramada bulamadım.

Ben yanılmış olabilir miydim? Mesela ilk sayfaya girmiş şu sütun başlığı gözüme çarptı: “F1 Pilotu Alonso Sultanahmet’i Turladı”. Alonso, Formula 1 Dünya Şampiyonasında Yarışan bir oto yarışçısıymış.

Mesela şu haber göbekten girmiş: “Onur Air Hollanda’da yargıya gidecek.” Ve bir futbol haberi yine göbekte: “Hakan şükür davranışlarından dolayı özür diledi.”

İkinci defa tarıyorum, acaba gözümden kaçmış mı diye. Yok! Bu sefer iç sayfalara bakıyorum. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi? Yok, yok! Artık umudu kesmiştim ki, nihayet aradığım haberi ta 27. (yazıyla: yirmi yedi) sayfaya atılmış melul ve mahzun bir halde buldum.

Zaman okurları arasında başörtüsü mağduru yok mu?

Bu gazete Türkiye’de çıkmıyor mu? Bu ülkenin en “derin” yarası, on binlerin çığlığı, yüz binlerin mağduriyeti, milyonların ilgilendiği bir yara Zaman’ın birinci sayfasında üç-beş kelimelik bir yer bile bulamamış işte.

Diyelim ki, mitinge katılan yüz bini aşkın insandan birisiniz. Veya yasağın hayatını altüst ettiği boynu bükük bir mağduresiniz. Zaman gazetesini elinize aldınız ve fark ettiniz ki, on binlerin çığlığı Alonso’nun egzoz sesi kadar yankı bulmamış. Bu durumda ne derdiniz?

“Bir yarışçının egzoz sesini duyanlar, on binlerin çığlığını duymadılar.”

“Yüz binlerin acısının, bir futbolcu kadar haber değeri yokmuş?”

“Onur Air’in onuru, bizim onurumuzun önündeymiş?”

Sahi hangisini derdiniz?

Yeryüzünün en eskimez hikmeti Efendimiz’in dilinde hadis olmuştur: “Kendinize yapılmasını istemediğinizi başkalarına yapmayınız.”

Bunu yaparsanız, bunun “müstağnilik” olarak, “bencillik” ve “küçük hesap” olarak değerlendirilmesine mani olamazsınız. Canı yanana koşunuz ki, canınız yanınca koşsunlar. Hak unutmaz, halk unutmaz. Yazar bir yana: “Kim zerre miskal hayır işlerse onu görür, kim de zerre miskal şer işlerse?” Yalnız kendisi görmez, millet de görür. Yalnız ahirette görmez, dünyada da görür.

Ve dost umduğuna küser. Küseni “tavşan” yerine koyup, kendisini “dağ” sananın akıbeti mi? Ben ondan korkarım.  

Yorum Yaz