Çağı kokutanlara inat seni sevmeyi sürdüreceğiz ya Rasulallah!

1467. doğum yıl dönümünü kutlamak. Ne saadet!

Tam on dört buçuk asır milyarlarca kadın ve erkeğin göz nuru, gönül süruru, dünya huzuru, ahiret gururu olmak. Ne saadet!

Senin nurlu yolunda, çağın putlarına baş eğmeden, “Ey kinleriyle geberenler, çatlasanız da, patlasanız da sevdim o güzeller güzelini!” diyebilmek. Ne saadet!

İnandık ya Rasulallah! Senin rehberliğin bize iki cihan mutluluğunun kapısını aralayacak. Ki sen Âlemler Rabbinin hem kulu, her elçisisin.

Kulusun. Bize kulluk nasıl yapılır, onu öğrettin. Kralların topuğuna erişemediği mülkün vardı, fakat kul gibi yaşadın, kul gibi göçtün. Karşında titreyen bedeviye “Ne titriyorsun! Ben de senin gibi kuru et yiyen bir kadının oğluyum!” dediğin için, sultanlar ayak bastığın toprağı başlarında taç diye taşıdılar. Sen Allah’ın dinine hizmet ettiğin için, cihangirler kendilerini senin “hizmetçin” bildiler.

Kulusun. Âlemlere rahmet olduğun halde ayakların şişinceye kadar Rabbinin huzurunda durdun. “Kendini niçin bu kadar helak ediyorsun?” diyen Aişe’ne “Ya Aişe, ben Rabbime çok şükreden bir kul olmayayım mı?” dedin.

Kulusun. “Muhteşem bir ahlak üzre” olduğunu Âlemlerin Rabbi söyledi. “Ey yaratıkların en hayırlısı!” diye çağıran adama “O dediğin İbrahim idi” derken biz haddini bilmezlere ahlak öğretiyordun. Osman b. Maz’un’un eşine “Sen ne diyorsun be kadın! Vallahi ben dahi yarın nefsime ne yapılacağını bilmiyorum!” derken ne kadar yüce, ne kadar asil, ne kadar büyüktün.

Rasulüsün. Bize mukaddes emanet nasıl taşınır, onu öğrettin. Mukaddes yük belini iki büklüm etse de yıkılmadın, yılmadın. Sevenlerini sevindirmek için kendin hüznü zimmetledin ve “Ben hüzünlerin peygamberiyim!” dedin. Gülelim diye ağladın. Niye ağladığını soranlara da “Benim bildiğimi bilseydiniz çok ağlar az gülerdiniz” dedin.

Rasulüsün. İnsanlığa Allah’ın verdiği bir sadakasın. Onun için Hayber’in fethi arefesinde “Ya Ali, yeryüzünün tamamını fethedip bana teslim etmenden bir kişinin hidayetine vesile olman hayırlıdır!” diyecek ali cenaplığı gösterdin. Onun için seni yok etmeye gelenlerin ardından ellerini açıp “İlahi! Onları affet, onlara hidayet et; çünkü onlar bilmiyorlar!” dedin.

Güvendik ya Rasulallah! Çünkü sana Allah güvendi. Çünkü sana düşmanların bile güvendi. Allah’a imanın Allah’a güvenmek olduğunu senden öğrendik. Mağara arkadaşın düşmanın ayak seslerini duyduğunda içini derin bir endişe kaplamıştı hani? İşte o zaman sen “Ey Ebubekir! Üçüncüsü Allah olan iki kişiye kim ne yapabilir ki?” diyerek imanın güvenmek demeye geldiğini öğretmiştin.

Hendek günü “Biz tuvalete gidemiyoruz, bu zat bize yeryüzünün hazinelerini vat ediyor” diyen kalbi hastalıklıların yüzüne bakarak, balyozun ağzından çıkan kıvılcımı gösterip “Ben bu kıvılcımın içinde Kisra’nın sarayının yıkıntılarını görüyorum!” diyerek öğretmiştin. Zamanın seni tasdik ettiğine bütün bir insanlık şahittir ya Rasulallah!

Sevdik ya Rasulallah! Sevince nasıl cennet kesilinir. Onu da sen öğrettin ya Rasulallah! Taif’ten kan revan içinde dönerken Rabbine yönelip “Eğer bana gazaplı değilsen, çektiklerimin hiçbirine aldırmıyorum!” diyecek kadar sevgisine sadık kalmayı senden öğrendik.

Ve buğz ettik. Kötüye, batıla, küfre, zulme, zorbalığa, günaha, hayınlığa, alçaklığa, kalleşliğe, kahpeliğe, nemrutluğa, firavunluğa, şeytanlığa buğzetmeyi senden öğrendik. “Vallahi ey amca! Güneşi sağ elime, ayı sol elime verseler yine de davamdan vaz geçmem!” diyecek kadar kararlılığı senden öğrendik. Seni Uhud’da “At Sa’d, anam babam sana feda olsun!” derken, küfrün bir önderine “Ben seni kahretmek için gönderildim!” derken gördük.

Biz seni sevdikçe birileri kininden geberiyormuş; ne gam: Sevdik seni ya Rasulallah!

Yorum Yaz