Bayramca

Dîvan-ı Lugati’t-Türk’te Kaşgarlı Mahmud bayram kelimesinin kökünü “bezrâm” olarak vermiş.

Pehlevi Farsçasında “sevinç ve eğlence günü” anlamına geliyor. Farsçaya eski Türkçeden geçtiğini söyleyenler de var.

Arapça (aynı zamanda Süryanice) karşılığı ‘iyd’. Kelimenin aslı “tekrar dönmek” anlamına gelen “avd”. Sadece sevinçlerin yıldönümlerini değil kederlerin yıldönümlerini de ifade ediyor. ‘Iyd kelimesi ahiret anlamındaki “mead”la da akraba. Belki de bayramlar mutluluğun üretildiği merkez olan cennetten dünyaya salınmış tadımlık bir sevinç nümunesi olduğu için “bayram” ile “ahiret” aynı köke aitler.

“Hac” kelimesinin “ıyd” kelimesinin eşanlamlısı olduğunu biliyor muydunuz? Hac da “tekrar dönmek, dönüp tekrar ziyaret etmek” anlamına geliyor. Zaten Sami dil ailesine mensup İbranicede “hac” (hag) “bayram” anlamında kullanılıyor.

Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettiklerinde Medinelilerin sıkı ticari ilişki içerisinde bulundukları ateşperest Perslerin bayramlarını taklit ettiklerine şahit oldu: Nevruz ve Mihrican. Ahmed b. Hanbel, Ebu Davud ve Nesai’nin naklettiği rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Allah sizin için o iki günü onlardan daha hayırlı iki günle, kurban ve Ramazan bayramlarıyla değiştirdi.”

Bu aynı zamanda Medine’de yeni teşekkül eden İslam cemaati için bir “kimlik inşası” amacını taşıyordu. Bu dönemde Allah Rasulü Müslüman kimliğin inşasıyla öylesine yakından ilgileniyordu ki, Müslümanlara aynı kenti paylaştıkları komşuları Yahudilerden farklı saç ve sakal modelleri telkin ediyordu.

Müslüman çocuklarının Yahudi çocuklarından seçilip ayırt edilebilmesi için alabros tıraşı yasaklaması, yine tanınmayı kolaylaştırmak için sakal uzunluğuna sınır getirmesi, yine aynı nedenle saç tarama modelini farklılaştırması ve “onlar boyamıyorlar siz boyayınız” buyurması hep aynı cümledendir.

Bu iki bayram Ramazan ve Kurban Bayramlarıydı. Hicretin ikinci yılında Müslümanlar bu iki bayramı da aynı yıl kutlamaya başladılar. Kurban teşriî anlamda 9. yılda farz kılınan haccın bir parçası olduğu halde, Kurban Bayramı’nın daha ikinci yılda kutlanmış olması manidardır.

Kurban bölgede öteden beri icra edilen bir gelenekti. Bu geleneğin kökeni Hz. İbrahim’e kadar uzanıyordu. Rasulullah Hz. İbrahim’den geriye kalan birçok ibadeti ihya edip asli kimliğine döndürdüğü gibi, kurban ibadetini de tüm putperest tortulardan temizleyerek asli kimliğine döndürdü.

Zaten bu emir bu tarihten yıllar önce (Enes b. Malik’e göre Medine’de) inmiş olan Kevser suresinde verilmişti. Kevser suresinde verilen talimat “kurban kesme” emri değil, “kurbanı yalnız Allah adına kesme” emri idi ki, bu zaten Hicret öncesi inen 6.145 ve 16.115 ayetlerde mükerreren vurgulanmıştı.

Allah’tan başkalarına tanrısal nitelikler yakıştıran şaşkın aklın insanoğlunun başına ne belalar açtığını görmek için uzağa gitmeye gerek yok. Bugün dahi böylelerinin düştüğü yüz karası durum ortada. Başta insanın iç enerjisini soğurup yok ediyor. Sadece insandaki o muhteşem potansiyeli tüketmekle kalmıyor bu, aynı zamanda insanı kula ve eşyaya kul ediyor.

Allah dışındaki bir varlığa -bu kim ve ne olursa olsun- tanrılık atfetmek, Allah’tan bağımsız kutluluk ya da kutsuzluk atfetmek, bunu yapanı o şey karşısında nesneleştiriyor. O şey insanın öznesi konumuna oturuyor. Bu süvarinin ata değil atın süvariye bindiği ters bir durum. Eğer o şey insansa, bu “kula kul olma” durumudur.

İnsanoğlunun tanıdığı tüm despotluklar, tüm müesses zulümler, antik ve moderniyle tüm köleleştirmeler bu uygunsuz durumdan kaynaklanıyor.

Kabul olmuş her sadaka sadâkattir. Her sadakat, muhteşem bir sadakadır. İbrahimi ve İsmaili sadakat, bin yılları aşarak Kurban Bayramı suretinde her birimizin kendi “şimdi” ve “burada”sında tecelli etmektedir. Hz. Peygamber’in “Kurban atam İbrahim’in sünnetidir/yadigarıdır” demesi de, kurbana bakış açısının ifadesidir.

Elbet Kurban Bayramı herkesin şimdi ve buradasında aynı şekilde tecelli etmez. Kimisi için hiç etmez. Onların bir kısmı ailesinin ekmek parasından aşırdıklarını kumara yatıran zavallılar gibidirler. Bayram hürmetine kavuştukları tatili, günah galerisine yenilerini eklemek için kullanarak ihaneti seçerler. Onları geçelim. Kimisi için kebap festivaline dönüşür. Çok azı ise “kurban olmanın” derin hakikati üzerinde düşünür. Bu hakikate eren, herhalde Seyrani’nin dediğini der:

Mesnedim yok azlim kaygı çekeyim

Usta başı gibi ölçüp biçeyim

Evvel âhir bir kurbanlık tekeyim

Vakti gelsin bıçağını çal bana

 

Yorum Yaz