Tuğyan olan yerde tufan olmaz mı? (II)

Geçen yazımızda Hud suresinin 37. ayetini eksen almıştık. Hz. Nuh’un karanın ortasında gemi yapmasıyla kafirler güruhunun nasıl alay ettiklerini ve bu alaya karşılık söz konusu peygamberin cevabını haber veriyordu ayet.

Her yerin tuğyanı farklı olabileceği gibi, tufanı da farklı olabilir. Siyasal tuğyanın tufanı da siyasal olacaktır. Sosyal tuğyanın tufanı da sosyal olacaktır. Ekonomik tuğyanın tufanı da ekonomik olacaktır. Ahlaki tuğyanın tufanı da ahlaki olacaktır.

Elbette tufanın muhtemel olduğu her yerin Nuh’u, Nuhları da olmalıdır.

Bir yer ki tuğyanı var Nuh’u yoksa, gün gelir orada tufan kopar fakat bu kez de gemisi olmaz.

O Nuhların görevi tuğyana karşı direnmek, tuğyan sahiplerini tufanla korkutup uyarmak olmalıdır. Onlara insanlığın ufuk şahsiyetleri peygamberlerin mesajlarını taşımalıdırlar. Kollarını açarak “Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak!” diye haykırmalıdırlar.

Zamanının tuğyanına karşı Hz. Nuh’un misyonunu üstlenenler yangın kulesinde nöbet bekleyen nöbetçi uyanıklığı içinde olmalıdırlar.

Birilerinin uykusunu bölmek pahasına gördükleri her yangını haber vermelidirler. Gerektiği yerde “Yangın var!” diye bağırmaktan geri durmamalıdırlar.

Yangının döşeğine kadar sokulduğu bir takım insanlar vardır. Kendilerine hayatlarını kurtarmak için yangını haber verenlere teşekkür edecekleri yerde onların varlığından rahatsız olan, onların yangını haber veren çığlıklarını bastırmaya çalışan, hatta onların nöbet bekledikleri kuleleri akılsızca yakıp yıkan?

Ateşin ve şeytanın dostları olan bu iflah olmaz tipleri zamanın Nuhları çok iyi tanırlar. Eğer onlar görevlerini bin yıl süreceği iddiasında bulunulan tuğyan savaşlarına karşı elli eksik elli fazla- bin yıl da sürse direnir ve ısrarla uyarırlarsa (ki Kur’an’da Hz. Nuh’un davetinin `elli yıl eksiğiyle 1000 yıl` olduğunun söylenmesinin hikmeti de budur), o zaman Nuh’un şu duasını etmeye de hak kazanırlar:

“Rabbim!

Bu topraklarda Sana karşı inatla direnen bir tek kafir bırakma?

Eğer Sen onları bırakırsan, şu bir gerçek ki onlar Senin kullarını saptıracaklar ve onlardan günaha gömülüp gitmiş inkarcılardan başkası doğmayacak!”

Tuğyanın yoğunluğu tufanın yakınlığının işaretidir. Çağının Nuh’u olmak isteyenlerin asla terk etmemeleri gereken öncelikli bir görevleri vardır:

Karanın ortasında gemi yapmayı sürdürmek?

Elbette gülecekler, alay edecekler, dalga geçecekler? Sizi nesli tükenmiş biri gibi görecekler. Olmayacak bir iş tuttuğunuzu söyleyecekler. Çivisi çıkmış dünyanın çivisini çakamayacağınızı hatırlatacaklar. “Dünyanın doğrusu sen misin?” diyecekler?

Hani, Nuh’la da alay etmişlerdi:

“Nuh gemiyi yapmaya başladı; fakat kavminin ileri gelenleri onun yanından onunla alay etmeden geçmezlerdi; o da onlara `Siz bizimle alay ediyorsanız, unutmayın ki sizin alay ettiğiniz gibi, biz de sizin (şu halinizi) gülünç buluyoruz.` derdi.” (Hûd, 38)

Her mümin şu tuğyan alevinin ortasında kimselerin kınamasına ve alayına aldırmadan gemisini yapmaya devam eden bir Nuh kararlılığında olmalı değil midir?

Parasını repoya koyup faiz pisliğine bulaşmadığı için enayi gözüyle bakılan varlıklı müminler? Ömründe harama uçkur çözmediği için garip karşılananlar? Bal tuttuğu halde Allah korkusuyla parmağını dahi yalamayanlar? Kitabına uydurup malı götürebilecek yerde oturup da haram tek kuruşa tenezzül etmeyenler? Herkes dünyanın, heva heves ve keyfinin peşine düşmüşken ilmin ve bilginin peşinde ömür tüketenler? Herkes “gazel okurken” kitap karın mı doyurur diyen eblehlere aldırmayıp kitap okuyanlar? Sözüm ona devletten destekli günah galerisine müşteri olacağı yerde devletin kösteklediği sevapları terk etmeyenler?

Bütün bunlar, alaycıların alayına aldırmadan karada gemi yapmaya devam eden Nuh’un iman neslinden değil midirler?

Yorum Yaz