Hasan Cemal’in ifşa ettikleri yeni değil ki!

Hasan Cemal ittihatçıların üçlü çetesinden Cemal Paşa’nın torunu olur. Cemal Paşa malum, gaddar adamdı. En iyi bildiği şey darağacında adam sallandırmaktı. Bir Ermeni’ye karşılık iki Müslüman…

Arapların Osmanlı’ya düşman olmasında, onun Şam’da işlediği cinayetlerin büyük payı var. Cihan Harbi’nden sonra, dağılmaya yüz tutan Osmanlı’nın bir kısım toprağında, “Cemalistan” kurmaya niyetlenecek kadar da muhteris ve fırsatçı.

Torun Hasan Cemal, Cumhuriyet’te yönetime kadar yükselmiş ve yıllarca bu görevi yapmış eski bir Maocu Sosyalist. Cuntacı solculuktan istinkaf edip Liberal-Demokrat oldu. 28 Şubat’taki o “mürteci” (gerici) tavrını görmeden gelirsek, samimi bile diyebiliriz. Ama Hasan Cemal’in, 28 Şubat’taki eski oynaşını görünce, yerinde duramayan tavrını görünce, insanın “samimi” lafını ederken boğazı düğümleniyor. Yeni bir 28 Şubat’ta yine eski ağıtını ağlamaya başlarsa, olan ona “samimi” diyene olmaz mı? Neme lazım, yine de temkinli olmalı ve “Kırk yıllık Yani?” atasözünü akıldan çıkarmamalı.

Cumhuriyet Gazetesi, malumunuz. Kemalist’le en hızlı Kemalist… İnönü döneminde sosyalist avı başlatacak kadar Faşist. 27 Mayıs’ta darbecilere servis yapacak kadar militarist. 12 Mart öncesi başarısız cuntayı içeriden örgütleyecek kadar cuntacı. 28 Şubat’ı alkışlayacak kadar gözü dönmüş. Ama her zaman ve her devirde İslâm düşmanlığını “irtica” nakaratına dolayıp etkili ve yetkili yandaşlarına itlaf köftesi gibi yedirecek kadar da marifetli. Son marifeti, “Kıbrıs’ın şişmanı örtü düşmanı”ndan Milliyetçi Bahçeli’ye, Maocu Perinçek’ten Eski Ülkücü Sinan Aygün’e varıncaya dek, bir dizi birbirinden alakasız adamın oluşturduğu “Ulusalcı-Sol-Kemalist” cephe adına AB karşıtlığı ve askere davetiye çıkarmak. Aslında amaç belli: Millete aba altından sopa göstermek?

Cemal Paşa’nın torunu, yazdığı hatıratla yine maskeleri düşürdü. Kitabını okumadım, doğrusu zaman ayırmayı da düşünmüyorum. Basında yazılanlardan okumuş gibi olduk evelallah. Kaldı ki, burada ele aldığımız konu kitabın içeriği değil, Hasan Cemal’in maskesini düşürdüğü Cumhuriyet çevresinin tepkisi.

Maskeleri düşenlerde bir telaş bir telaş ki, sormayın. “Yazılanlar yalan” diyen bir kişi çıkmıyor. Sadece “Foyamızı neden ortalığa çıkardın” sitemleri. Müslümanları “takiyyecilikle” suçlayanlarda meğer ne marifetler varmış. “Mış” dediğime bakmayın siz, aslında bu ülkedeki solun anadan doğma “faşist” olduğunu bilmeyen mi var?

Solcuların akıl hocası geçinen İlhan Selçuk, rüzgârgülüymüş… Darbecilere şakşakçılık yapmış. Dünün komünisti bugün kapitalisti olmuş. Patronluk koltuğuna oturmak için tüm dönebilme yeteneğini cömertçe sergilemiş.

Bir şey diyeyim mi? Bunların hiçbirisi ilginç değil. Yeni de değil. Cumhuriyet eskiden beri böyle. Hatta tabiatı bu… Cumhuriyet kadroları başından beri “takiyyeci” idiler. Buna birileri “döneklik” diyor. Üstelik Hasan Cemal’i de “döneklik” ile suçlayarak?

Hasan Cemal’i “döneklik” ile suçlayanların kendisi, “fırdöndülük” yapıyorsa ya? Yanlıştan dönmemek meziyet değil, rezilettir. İslâm’da sapıklıktan dönenlere “mühtedi”, bu işe de “hidayet” denir. Haktan batıla dönenlere de “mürted” (gerici), bu işe de “irtidad” (gericilik) denir. Batılda ısrar edene ise Kur’an “inatçı kefere” der.

Yanlıştan dönmek ayıp değil, asıl ayıp münafıklıktır. Ve Cumhuriyet baştan sona ikiyüzlülüğün kalesidir. Yanlıştan dönen eski yoldaşlarını “dönek”likle suçlayanlar, doğrudan yanlışa dönene ne derlerdi acaba?

Yunus Nadi Cumhuriyet’in kurucusu olur. Nadir Nadi’nin babası… Nadi’ler Rodos’tan gelme bir ailenin devamı. Fethiye’de Abalızade Halil Efendi’nin oğlu olarak doğan Yunus Nadi, Rodos Süleymaniye medresesinde okumuş, iyi mi? Dahası var: İstanbul’da yazarlığa ilk başladığı yıllarda “İslâm Birliği” fikrinin en ateşli savunucularından. O dönemde Tasvir-i Efkar’da hem başyazar hem de Yazı İşleri Müdürü. Sebilürreşad, onun “İttihad-ı İslâm” (İslâm Birliği) adlı yazısını iktibas edip “Yunus Nadi Yobaz mıydı?” diye başlık atmış (c. 6, s. 149). Nadi’nin şu cümlelerini okuyun da, “döneklik” nasıl olurmuş görün: “İslâm Birliği, Müslümanların en esaslı ve belki yegane istinatgahıdır. Hakkın kelamı olan Mukaddes Kitabımız bize bu ulvi hakikati çoktan söylemişti? Yaşasın İslâm Birliği!” Medrese mollası Yunus Nadi’nin, 1921’de Üçüncü Enternasyonal’e bağlı olarak kurulan Türkiye Komünist Fırkası’na girdiğini biliyor musunuz?

Rıza Nur’un verdiği bilgiye bakılırsa Yunus Nadi, Sultan Abdülhamid’e jurnal de yazmış. Jurnaller tasnif edildi. Hamiyet sahibi biri çıkıp da şu işi ortaya koysa, ne iyi olur.

İşte önce Marksist, İnönü-Hitler döneminde Faşist, daha sonra cuntacı olan Nadir Nadi de, aslında babasının yolundan gitmiş. Ve tabii ki, Hasan Cemal’in marifetlerini ortaya serdiği Cumhuriyet’çiler de, üstatlarının yolunu izlemişler.

Şimdi, sormazlar mı adama: Aslında Cumhuriyet bildiğiniz gibi, hiç değişmedi; ne var bunda şaşılacak?

Yorum Yaz